Benim Çocuğum Hiperaktif

hiperaktif antalya psikiyatriDikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocukluk çağından itibaren kişisel gelişimi ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, erken dönemde tedavisine başlanmazsa kişiyi bağımlılık, agresiflik, sosyal uyumsuzluk vb. çok daha ağır sorunlara sürükleyen ciddi bir hastalık. Tedavisinde ailelere ve öğretmenlere önemli görevler düşüyor...>

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocukluk çağından itibaren kişisel gelişimi ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, erken dönemde tedavisine başlanmazsa kişiyi bağımlılık, agresiflik, sosyal uyumsuzluk vb. çok daha ağır sorunlara sürükleyen ciddi bir hastalık. Tedavisinde ailelere ve öğretmenlere önemli görevler düşüyor.Ana baba ve öğretmenler hiperaktif çocukları tipik olarak şu cümlelerle tanımlarlar:

"Çok hareketli, uzun süre bir yerde oturamaz.Sınıfta çevresiyle fazla ilgili, dersi dinlemiyor, sık sık yerinden kalkıyor, izin almadan konuşuyor. Düşünmeden hareket ediyor, yaptıktan sonra üzülüyor, özür dili- yor". Bu tanımlama sadece buzdağının tep esini anlatmaktadır. Gerçekte bu belirtilere eşlik eden pek çok şey vardır. Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında bu tanımlama değişir. "Tükenme noktasındayız. Her gün, her dakika bir sorun yaşıyoruz. Evden kavga dövüş çıkıyoruz. Eve gelince ödev yapması problem, bizim yönlendirmemiz ve yardımımız olmadan tamamlayamıyor. Yardım ederken de tartışma çıkıyor. Uyguladığımız hiç bir şey, ödüller, cezalar işe yaramadı. Yaptıklarının sonuçlarını asla düşünmüyor. Çevresiyle ilişkileri iyi değil. İstediği bir şey olmadığında çok fazla öfkeleniyor, hemen tepki veriyor.

Ben de ona sık sık bağırmaya hatta vurmaya başladım. İlişkimiz giderek boz uluyor".Başarılı bir müzisyen olan bir anne okulda ciddi sorunlar yaşayan oğlunu şöyle tanımlıyordu: Beyni sanki en yetenekli sanatçılarla dolu ama şefi olmayan bir orkestra gibi. Farklı müzisyenler sonuca önem vermeden kendi melodilerini çalıyorlar.

Bir uyum yok, hiç bir melodi, canlı bir müzik parçasına dönüşemiyor. Oğlum parlak fikirler bulmakta hiç zorlanmaz, ama tamamlayabildiği bir şey de yoktur. Özellikle de okulla ilgili konularda." Bu annenin benzetmesi çok yerindedir. Beyindeki farklı sistemler bir orkestranın parçalarına benzer. Bu parçaların uyum içinde çalışabilmesi için yetenekli bir orkestra şefi gereklidir. Bu görev insan beyninde yürütücü işlevler olarak da tanımlanan dikkat sisteminin gör evidir.

Dikkat sistemi iyi çalışan bir çocuk, sınıfta öğretilenlere dikkat edebilir. Dürtüsel olarak aklından geçen şeyi yapmak yerine matematik problemini çözmeye çalışır. Öğrenmesinde, üretkenliğinde ve davranışlarında bir sorun yoktur. Bu sistemin yeterli çalışmaması gerek öğrenme sürecinde ger ekse gündelik yaşamda önemli sorunlara neden olur.

Dikkat eksikliğinde temel sorun kişinin belirli bir şeyle ilgilenirken o sırada içinden gelen 'başka bir şey yapma isteğine engel olamamasıdır. Böylece o anda konsantre olduğu işi bırakır ve diğer şeye yönelir, bu da dışarıdan dikkatin dağılması olarak değerlendirilir. Genellikle yarım bırakılan şey kişinin ilgisini çekmeyen, sıkıcı gelen bir iştir. Aslında sıkıcı bir işle uğraşan herkes yarım bırakıp daha ilgi çekici olana yönelme isteği duyar. Davranış kontrolü yeterli olan kişiler bu isteklerine engel olabilirken dikkat eksikliği olan bireyler engel olamazlar. Bunun tam tersi durumlarda, yani fazlaca ilgilerini çeken bir şeylerle uğraşırken dikkatlerini oldukça uzun süre devam ettirebilirler, çünkü o sırada başka bir şey yapma isteği duymazlar.

"Bilgisayar başında saatlerce otura- biliyor ama ödev başında en çok 10 dakika."

Dikkat eksikliği olan kişiler, ilgilerini normal bireylere göre çok daha hızlı bir şek ilde kaybeder, çabuk sıkılırlar ve hemen daha ilgi çekici bir şeyin arayışı içine girerler. Sizinle konuşurken bir yandan saçınızı üstünüzdeki giysiyi ya da odanızı incelerler. Böylelikle başkalarının dikkatini çekmeyen ufak tefek ayrıntıları da hızla fark edebilirler. Bu da bu bireylerin yanlışlıkla "çok dikkatli" olarak nitelendirilmesine neden olur. Oysa aynı anda pek çok şeyle birden ilgilenme tek bir şeye konsantre olabilmeyi güçleştiren bir şeydir. Sizin üstünüzdekileri incelerken konuşmanızın bir bölümünü de kaçırmış olurlar.

"Sınıfta sürekli etrafıyla ilgili, ya kal em açan arkadaşına ya da duvardaki resimlere bakarken yakalıyorum."

Dikkatin önemli bir işlevi de uyaranlar arasında seçim yapmak, önemli ve gerekli olanla önemsiz olanı ayırabilmektir. Derste anlatılan konuya kendini verebilmek için floresan lambanın sessiz vızıltısı, öğretmenin leylak renkli külotlu çorabı gibi gereksiz uyaranları elemek gerekir. Dikkat eksikliği olan çocukların bazıları sınıfta dalar, yorgun görünür hatta uyuklarlar. Bunun nedeni kısmen gece uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekmeleridir. Buna uyku-uyarılma dengesizliği den ir. Ama daha çok "derste sıkılmak" olarak yorumlanır. Bu çocuklar için yeni bir şey yapmak ya da hareket etmek onları uyandırır. Tutarsızlık, en önemli dikkat eksikliği belirtilerinden birisidir. Aynı dersin sınavından bir gün en yüksek notu alıp, bir gün boş kâğıt verebilirler.

Performanslarındaki bu tutarsızlık hem şaşırtır hem de haksız suçlamalara neden olur. Ana baba ya da öğretmenler "Yapabileceğini biliyoruz, aklına koydun mu yapıyorsun." demeye başlarlar. Bu çocuklar için bir şeyi iyi yapmak sonsuz a kadar aleyhlerinde kullanılabilecek bir delildir. İyi yapamadıkları zaman yeterince çaba göstermemekle ya da tembellikle suçlanırlar. Hiperaktivite, uzun süre yerinde otura- mama, otururken elin ayağın kıpır kıpır olması, çoğu zaman hareket halinde olma, çok konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Aşırı hareketli olan çocukların incelendiği çalışmalarda el-kol sallama, bacak sallama, kıpırdanma, oda içinde dolanma gibi hareketleri normal çocuklara göre 2-8 kat daha fazla gösterdikleri bulunmuştur. Uykuda bile hareketlilik fazladır. Çok konuşmak da sık karşılaşılan bir hiperaktivite belirtisidir. Konuşma biçimleri genellikle dağınık konudan konuya atlar biçimde ya da sürekli soru sorma şeklindedir. Çoğunlukla sordukları sorunun yanıtını dinlemezler.


Dürtüselliğin temel nedeni de, bir şey yapmadan önce düşünmek için gereken süreyi sağlayan sistemin iyi çalışmamasıdır. Yani frenlerinin olmamasıdır. Bu nedenle de akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını görebilirler. Davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve yönlendirmekte zorluk çekerler. Çünkü tüm bunları yapabilmek için onlara "dur" diyen merkezlerinde sorun vardır.

"Aklına gelen ilk şeyi yapar ve bu şey genellikle doğru değildir. Bu yüzden başı sık sık derde giriyor."

Aslında ne yapmaları ya da yapmamalar ı gerektiğini bilirler ama o bildikleri şeyi uygulayamazlar. Kuralları biliyorlardır. sor arsanız uygun bir biçimde açıklayabilirler, ama düşünmeden hareket ettikleri için o kuralı yine bozabilirler. Bu durum gerek ana baba gerekse öğretmeni daha çok öfkelendirir. Bu davranışlar bilerek yapılan. ya da kurallar önemsenmediği için yapılan davranışlar olarak nitelendirilir ve daha acım asız yöntemlerle ele alınırlar. Dağınıklık, en sık karşılaşılan belirtilerden birisidir. Dağınıklığın temel nedeni bir şey yaparken o işe yeterince kendin i vermemek ya da başka şeyler düşünmektir. Örneğin çocuk mutfağa giderken elinde kalemi de vardır, kal emi mutfakta bırakır, bardağı alır, onu da odada bırakır. Tüm bunları yaparken başka şeyler düşündüğünden daha sonra hatırlamaz. Diğer bir neden de düzenli olamamaktır. Bu kişiler planlı ve düzenli olamadıkları için bu dağınıklık yaşamın tüm alanına yansır. Okula götürülmesi gereken bir şeyi ya da yapılması gereken bir ödevi ya hatırlamaz ya da son anda söyler. Yazı yazmak, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar için oldukça zor bir iştir.

Düşünceleri düzgün biçimde kâğıda dökebilmek için yavaşlamak, plan yapmak, düşünceleri organize etmek, bu arada da noktalama. İmla, dilbilgisi kuralları gibi pek çok ayrıntıya dikkat edebilmek gerekir. Yazı yazmak bir çocuğun beynin in idare edebileceği en büyük orkestralardan biridir ve iyi çalışan bir şef olmadan başarıya ulaşılamaz. DEHB olan çocuklar çok duyarlı olmalarına ve başkaları tarafından kabul görmeyi çok istemelerine rağmen sosyal ilişkilerde güçlükler yaşarlar. Sosyal ipuçlarını yanlış değerlendirdikleri, yapacakları şeyin son ucunu düşünmeden yaptıkları, söyleyecekleri şeyin karşıdakini nasıl etkileyeceğin i düşünmeden söyledikleri için kişiler arası ilişkilerde sorunlar ortaya çıkar.


Okul başarısızlıkları, aile arkadaş ilişkilerinin iyi olmaması, sürekli uyarılmaları ve eleştirilmeleri gibi nedenlerle bu çocuklar zaman içinde kendilerine olan saygı ve güvenlerini kaybederler. "Yaramaz, başarısız, istenmeyen kişi" kimliğini üstlenir, kendilerini kötü biri olarak kabul ederler. Daha sonra da bu kimliğe uygun davranışlar göstermeye başlayabilirler. Başarısızlıklar karşısında çabuk vazgeçme, uğraşmama gibi özgüvenin azlığını gösteren yakınmalar başlar.

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞUNDA TEMEL SORUN NEDİR?

Bir yılanın üzerine basarsanız sizi sokar. Yılan bunu yapmadan önce düşünmez. Yan i aklından "Bu kişiyi sokayım mı sokmayayım mı, daha önce biri benim üzerime bastığında ne yapmıştım, sonucu ne olmuştu, bu kişiyi sokarsam sonucu ne olur?" gibi düşünceler geçmez. Herhangi bir kontrol yoktur. Ancak insan beyninde, bir şey yapmadan önce durup düşünmeyi sağlayan bir sistem vardır. Bu sistem geçmiş deneyimler i kullanarak, geleceği de ön görerek davranışları planlamayı ve bunun için de yanıt ı bir süre durdurabilmeyi sağlar. Herhangi bir olaya tepki vermeden önce durup düşünebilme yetisi insanları diğer türlerden ayır an en önemli özelliklerden birisidir.
Aklımıza gelen bir şeyi yapmadan önce bunun uygun olup olmadığına karar vere- bilmek için öncelikle yanıtımızı belirli bir süre boyunca durdurmamız gerekir. Bu süreç bazen bir kaç saniye bazen günlerce sürebilir ve pasif değil aktif bir süreçtir. Bu sistemin iyi çalışması birden fazla merkezin uyumlu bir şekilde işlemesiyle mümkün olur. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde bu sistemde sorun vardır. Bir şey yapmadan önce, 'düşünmeleri için gerekli süre boyunca durmalarını sağlayan sistem' iyi çalışmaz. Yani frenleri yoktur. Bu nedenle de akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar, ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını görebilirler.

DAVRANIŞLARIMIZI NASIL KONTROL EDEBİLİRİZ?

Davranışları kontrol edebilmenin ilk basamağı o hareketi yapmadan önce durmak- tır, yani frene basmaktır. Frene bastığımız süre boyunca belirli aşamalardan geçerek karar veririz. Bu aşamalara ve DEHB olan bireylerde bu aşamaların nasıl işlediğine bir göz atalım: Kendi kendine konuşma: Bir şey yaparken, bunun uygun olup olmadığını gözden geçirirken kendi kendimize konuşur uz. Bunu otomatik olarak ve içimizden yaparız, hatta yaptığımızın farkına bile varmayız. Bu özellik yine sadece insanlarda vardır. Diğer türler dillerini sadece başkalarıyla iletişim için kullanırken, insanlar kendi kendileriyle de iletişim için kullanırlar. Kişinin kendisiyle konuşması okul öncesi dönemde (3-5 yaş arasında) başlar.

Bu dönemde çocuklar bunu yüksek sesle yaparlar. İlkokulda sessiz bir şekilde yapılır, daha sonra da konuşma olmaksızın düş ünce düzeyinde otomatik olarak gerçekleşir. Davranışların kontrolün ü, belirli kurallara uyabilmeyi sağlayan en önemli basamaklardan birisi de budur. Birisi bizden bir şey yapmamızı istediğinde önce bunu kendim ize sorar, sonra yaparız. DEHB olan bireyler bir şey yapmadan önce duramadıkları için bu becerileri yeterince gelişemez ya da yaşıtlarından daha geç gelişir. Yani bir şey yapmadan önce kendi kendilerine 'Acaba yapsam mı?" sor usunu sormayı alışkanlık haline getirmem işlerdir.

"Arkadaşlarının yap dediği şeyi doğru olup olmadığım düşünmeden hem en yapıyor. O sırada birisi ona bu yaptığının uygun olup olmadığını sorsa 'doğru' cevabı bilebilir ama bu soruyu kendi kendisine hiç sormuyor." "Sanki rüzgâra kapılmış bir tüy gibi, rüzgar nereden eserse oraya gidiyor."

Geçmişi dikkate alma: Bir davranışın uygun olup olmadığına karar verirken ger ekli olan basamaklardan birisi de geçmişi hatırlama, göz önünde bulundurma becerisidir. Yapılan hatalardan ders alma ya da geçmişteki başarıları örnek alma denilen şey budur. Bu beceri 3-5 yaş arasında gelişmeye başlar ve giderek olgunlaşır. DEHB olan bireylerin belleklerinde sorun yoktur, yani yaşadıkları olayların çoğunu hatırlarlar. Ancak bu deneyimlerini kullanmak için gerekli zamanları olmadığından bu beceril eri de gelişmez ya da geç gelişir.

"Defalarca ceza aldı ama aynı davran ışı yine yapıyor, üstelik davranışının doğru olmadığım biliyor, hatta özür diliyor ama aynı hatayı yine yapıyor. Bu da beni çıldırtıyor" "Freni olmayan bir arabada daha önceki kazalarınızı hatırlasanız bile duramazsınız".

Geleceği öngörebilme ve planlayabilme: Davranışların sonucunu önceden tahmin edebilmek insanlara özgü en gelişmiş yetilerden birisidir. Bu beceri 3-5 yaşlar arasında gelişmeye başlar. Bu beceriye sah ip olan bir birey yapacağı şeyin sonucun un olumsuz olacağını önceden sezip, o şeyi yapmaktan vazgeçebilir. DEHB olan bireylerin akıllarına bir şey yapmak geldiğinde geleceği öngörecek zamanları olmadığından, yapacağı şeyin sonucu olumsuz bile olsa duramazlar. Dolayısıyla davranışların sonucunu öngörebilme becerileri yet erince gelişemez.

"Freni olmayan bir arabada bir uçur uma doğru hızla gittiğinizi görseniz bil e duramazsınız."

DEHB olan bireyler davranışlarını geleceği düşünerek yönlendiremezler. Geçmiş ya da gelecek onların radar sistemlerine girmez, bakış açıları içinde yer almaz. Bu onların geleceği umursamadıkları, önemsemedikleri anlamına gelmez. Ancak bir şeyi yaparken geleceği göz önünde bulunduracak Sür eleri yoktur, sadece o anda yaptıkları şeye odaklanmışlardır. Sanki gelecek yokmuş gibi davranırlar. Bu sadece bir gün ömrü kaldığını bilen bir insanın, o gününü dilediği gibi yaşamasına benzetilebilir. Gerçekle hissedileni birbirinden ayırabilmek: Yaşanan olayların gerçekliği ve bir de bizim o olaya ilk duygusal tepkimiz, yan i olayı algılamamız vardır. İlk duygusal tepki kişiden kişiye değişir ve her zaman doğru değildir. Bu tepkiyi hemen göstermeden önce durup, olayı daha gerçekçi akılcı bir şekilde gözden geçirmek gerekir. Örneğin yolda giderken tanıdığımız bir insan bize selam vermeden geçerse bunu görmemezlikten gelme, önemsememe olar ak mı yoksa 'o kişinin dalgınlığı olarak mı yorumluyoruz?

Her iki yorumlama iki farklı tepki doğurur. Doğru tepkiyi verebilmek için önce ilk duygusal tepkiyi frenleyebilmek ve bu süre içinde düşünmek ya da gözlem yapmak gerekir. Bir olay karşısında ilk hissedilen duygun un bizi yönlendirmesine izin vermemek, gerçek boyutu görebilmek için zamana ihtiyaç vardır. Normalde 2-4 yaşlar arasında gelişmeye başlayan bu beceri, DEHB olan bireylerde düşünme zamanları olmadığı için gelişmez ya da geç gelişir. DEHB olan bireyler kaç yaşında olurlarsa olsunlar olaylar karşısında hemen ilk duygusal tepkilerin i gösterirler. Bu nedenle çok duygusal ve yaşıtlarına göre olgunlaşmamış bireyler olar ak tanımlanırlar. Örneğin DEHB olan 8 yaşındaki bir çocuk yemekten önce çikolata yemesine izin verilmedi diye öfke nöbetine tutulabilir, oysa böyle bir tepki ancak 3-4 yaşındaki çocuklar için normal kabul edilebilir.


"Çocuğumun hayır kelimesine olan duy arlılığını keşfettiğimde sırf onu denemek için benden bir şey istediği bir anda "hayır, yapabilirsin" dedim. Her zamanki gibi tep inmeye başladı. Çünkü hayır kelimesini duymuş ve devamını dinlemeden tepkisini göstermişti." Sonuç olarak, DEHB olan bireylerde davranışların kontrolünü sağlayan bu becer ilerin yeterince gelişememiş olmasının tem el nedeni bu işlevleri için gerekli zamanı sağlayan sistemin çalışmaması yani frenlerin in olmamasıdır. Bu kişiler davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve yönlendirmekte zorluk çekerler. Yaygın olarak kabul edilmekte olan gör üşe göre, davranış kontrolünü sağlayan fren sistemlerinin iyi çalışmıyor olmasının nedeni ana babadan alınan genlerdir. Bu tanıyı alan bireylerin aileleriyle yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre, DEHB olan çocukların anne babalarında benzer belirtiler olma oranı, normal çocuklara oranla 2-8 kat fazla, kardeşlerinde benzer belirtilerin görülme olasılığı 2-3 kat fazladır.

Bu sorunun tedavisi için kullanılmakta olan ilaçlar bir şey yapmadan önce durmayı sağlayan sistemi uyarırlar, yani fren merkezini çalıştırırlar. Böylece normalde zaten olması gereken düşünme süresi kazanılır. Bundan sonra kontrol çocuğun elindedir. Dersi dinlemek istiyorsa, ilaç daha dikkatli dinlemeye yardımcı olacaktır. Ama arkadaşıyla konuşmayı tercih ediyorsa ilaç buna engel olamaz. Evde ders çalışmak üzere masa başına oturursa daha verimli çalışabil ir ve akademik başarısını yükseltebilir. İlaç aldıktan sonra televizyonun karşısında vakit geçirmeye devam ederse sadece dizileri daha iyi öğrenmiş olur. Çocuğun söz dinlemesi ve uyumlu olması ise ana baba ve öğretmenle aralarındaki sıcak, sevecen ilişkiye bağlıdır. Bunu sağlayabilmek için ana- baba ve öğretmenlerin bu sorunun doğasını iyi anlamaları ve nasıl davranmaları ger ektiğini iyi bilmeleri gerekir.

İlaçların kullanıldığı süre içinde, davranış kontrolü için gerekli olan kendi kendin e konuşma, geçmişi göz önünde bulundurma ve geleceği ön görebilme gibi becer ilerin gelişme şansı olur. Bu becerilerin iyi bir şekilde gelişebilmesi sadece ilaçlarla olmaz. İlaçların kazandırdığı durup düşünme süresinin iyi kullanabilmesi için uygun ortam ve uygun yönlendirmenin sağlanması gerekir. Bu da ana babanın ve öğretmenin eğitimi ve çocuğun bireysel terapisi gibi çok yönlü bir tedavi sistemi ile başarılır. Her zaman akılda tutulması gereken şey her çocuğun kendine özgü olduğudur. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların bazıları aşırı hareketlidir, bazısı değildir. Kimisinin davranış problemleri vardır, kimileri sadece dikkatini toplamada ve başladığı işi bitirmede zorluk çekerler. Tanısı, eşlik eden diğer sorunları, aile ve çevrenin özellikleri, bulunduğu okulun özellikleri bir bütün olarak göz önünde bulundurularak her çocuk için özel bir tedavi programı hazırlanmalıdır.

Popüler Psikiyatri Mayıs – Haziran 2003 Sayı : 13 / Uzm. Dr. Özlem SÜRÜCÜ / Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı