Çocuğun İletişimsel Konumu

çocuğun iletişimsel konumu antalya psikiyatristÇocuğun iletişimsel konumu, genelde aile içindeki çocuk sayısı, çocuğa verilen önem ve sağlanan olanaklara belirlenmektedir. Bu durumda, bireysel ilişkilerin de rolü son derece önemlidir. Her çocuğun, ailesi ile ilişiksinin kendi­ne özgü bir yönü bulunduğu gibi, yetişkinlerin de yaşama bakış açıları, çocuk edinmedeki bilinçleri, kendi yetiştirilme ortamları ve biçimleri de çocukları ile olan ilişkilerini...>

Çocuğun iletişimsel konumu, genelde aile içindeki çocuk sayısı, çocuğa verilen önem ve sağlanan olanaklara belirlenmektedir. Bu durumda, bireysel ilişkilerin de rolü son derece önemlidir. Her çocuğun, ailesi ile ilişiksinin kendi­ne özgü bir yönü bulunduğu gibi, yetişkinlerin de yaşama bakış açıları, çocuk edinmedeki bilinçleri, kendi yetiştirilme ortamları ve biçimleri de çocukları ile olan ilişkilerini son derece etkiler durumdadır. Çocuğun ilk iletişim stratejilerini biçimlendiren aile olduğundan, ailede, çocuk ile ilgilenen yetişkin sayısı ve bunların çocukla iletişimleri de son derece önemlidir.

Bireylerarası bir iletişim söz konusu olduğunda bunun sıklığı, yoğunluğu ve çocuğu içine alış biçimi de göz Önünde bulundurulmalıdır. Genelde ataerkil aile yapısı içinde iletişimsel konumu pek de önemli olmayan, hatta yetişkinlerin dünyasında söz hakkı bu­lunmayan çocuk, modem aile yapısında daha işlevsel ve daha merkezde bir iletişim konumuna kaymış bulunmaktadır. Geleceğin dünyasında ise 'tam mer­kezde' olacağı konusunda güçlü veriler bulunmaktadır. Çocukların, şu anda bilinçli ya da bilinçsiz olarak üstlendikleri bu görevi ne denli başarılı ve verimli biçimde yerine getirebilecekleri sorusu ise henüz yanıtlanamamaktadır. Bunun yanıtlanabilmesi de çocukların kimlikleri, konumlan ve bilgisel işlevsel açıdan ekımlenmeleri ile doğrudan bağlantılı görünmektedir.

Çocuğun iletişimsel konumunun belirlenmesi açısından, iletişime katılan bireylerin kendilerine ve karşılarındakine bakış açısı son derece önemlidir. Bir iletişim kuramcısı olan Dean Bamlund, iletişime giren bireyin altı değişik görü- görünümü olduğunu ileri sürmektedir. İki bireyin birbirleri ile olan iletişiminde bu görünüm şu biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir.

Kendinizi nasıl gördüğünüz
Karşınızdakini nasıl gördüğünüz
Karşınızdaki bireyin sizi nasıl gördüğüne ilişkin sizin inancınız
Karşınızdaki bireyin kendisini nasıl gördüğü
Karşınızdaki bireyin sizi nasıl gördüğü
Karşınızdaki bireyin sizin onu nasıl gördüğünüze ilişkin inancı


Barnlund iletişim ortamında ortaya çıkan bu altı görünüme göre bireylerin iletişimi farklı değerlendirdikleri ve yönlendirip yapılandırdığını söylemektedir. Böylelikle ilişkilerimiz ve ilişkilerimize olan inançlarımızla oluşturulan iletişimimiz, toplumsal ve bireysel varlığımızı etkilemekte, yine karşılıklı olarak toplumsal ve bireysel varlığımız da ilişkilerimizi ve iletişim biçimimizi etkilemektedir. Önemli olan bir başka nokta da bireysel iletişimin ve bireysel iletişimin ve bireyler arası, iletişimin de yine bizim dışımızda biçimlendiği gerçeğidir.

Bu durumu, çocuğun içinde bulunduğu iletişim ortamı için ele alıp yorumlamak gerektiğinde, çocuğun aslında en yakınları ile birlikte iken bile büyük bir iletişim sorunu yaşamakta olduğunu görebiliriz. Örneğin.

Çocuk, kendisini ailenin bir bireyi olarak görür ve iletişim ortamların­da ailedeki diğer bireyler kadar duygu ve düşünce ortaklığında payı olduğunu düşünür.

Çocuk anne babasını, gerek bir yetişkin oldukları için gerekse kendisi açısından son derece önemli bireyler olarak gördüğü için iletişimin merkezine oturtmaya çalışmaktadır.

Buna karşın, anne baba çocuğu henüz bireyselliği oluşmamış, düşün­celerine önem verilmesi gerekmeyen bir birey olarak görmektedir.

Oysa çocuk, anne babasının yaşamında önemli bir yere sahip olduğu­nu düşünmekte ve kendi düşünce ve duygularının da onlar açısından eşit derecede önemli olduğuna inanmaktadır.

Bu yüzden anne baba çocuğu kendisini eğlendiren, oyalayan bir birey zaman zaman da canlı bir oyuncak olarak görür, bu yüzden zaman zaman dinler ve hatta belli konularda düşünce ve duygularını öğren­mek ister.

Çocuk kendini ifade edebildiği oranda rahatlar ve anne babasına olan inancı ve güveni artar. Daha iyi iletişim stratejileri geliştirmeye başlar

Kendi kendimizle konuşmamız durumunda bile, zihnimizde kurduğuz iletişim rolleri bu görünümleri içerir ve temsil eder konumdadır. Bu yüzden kendimizle olan iletişimimizde de kendi bakış açımızı geliştirmeye, yalnızca

Kendimize özgü iletişim algılama süreçlerini yaratmaya çalışırız. Buna karşın, gerçek yaşamdaki bireyler, bizim zihnimizdeki iletişim biçimlerinden ve ortam­larından habersiz bir şekilde davrandıklarından iletişim becerilerini ve farklı iletkim biçimlerini yalnızca içsel diyaloglarla canlandırdığımız iletişim ortam­larından çok, gerçek iletişim ortamlarından öğrenebiliriz.

Benzer biçimde, ister kendi kendimize kurduğumuz rollerde olsun, isterse bireylerarası iletişim biçimlerinde olsun, zihnimizde canlandırdığımız iletişim rolleri onaylandıkça, iletişim beklentileri gerçekleştikçe iletişim sürecektir. Ön­ceden canlandırılan iletişim rollerinde değişiklikler olduğunda, ya da beklentiler gerçekleşmeyip başka durumlar ortaya çıktığında da iletişim biçim değiştirecek­tir Bireyler de ya değişen iletişim biçimine göre zihinlerinde canlandırdıkları rolleri ve konumları değiştirecek, ya da bu konumların değişikliğine göre ileti­şim ortamına uyum sağlamaya çalışacaktır.

Çocukların, yapılan gereği iletişimin içselleştirilme evresinde oldukça et­kin oldukları görülmektedir. Tek başına oturan ya da oynayan çocukların da kendi kendilerine konuşup düşsel ortamlar ve diyaloglar ürettiklerini görmüşüz­dür Bunlar, çoğunlukla çocuğun gerçek yaşamda gerçekleştirmeye hazırlandık­tan konuşmalardır ya da daha önceden katıldıkları, izledikleri iletişim biçimle­rinin kendilerince uyarlanmış biçimleridir.

Çocuk, kendi sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerini geliştirmeden önce uzunca bir algılama ve anlamlandırma sürecinden geçmektedir. Böylelikle eğer bireyleri inceleme ve kendini onlar arasında bir yerde konumlandırma fırsatı bulabilmektedir. İlk bilgiler genellikle toplanan verilere dayanılarak oluşturulmakta. İletişim süreci başladıktan sonra ortaya çıkan yeni veri akımına göre an yeniden biçimlendirilmektedir. Çocuğun, verilen algılama, işleme ve yeniden biçimlendirme hızı yetişkinlerle karşılaştırıldığında olağanüstüdür. Dikkatini iletişim ortamına veren çocuk, karşısındaki bireyin her sözcüğünü yüzündeki her mimiği algılayıp yorumlamakta ve buna göre tutumunu ve söylemini geliştirebilmektedir. Böylelikle çocukluktan başlayarak kendi imajını oluşturmaya, ne tip bir birey olduğumuzu belirleyip buna inanmaya ve diğer insanların bizi sınıflandırma biçimleri hakkında düşünceler edinmeye başlarız. Başka bireyleri gönderdikleri olumlu, olumsuz ya da yorumsuz, taraf­ın 'İçtiler her an için kendimizi ve iletilerimizi yeniden biçimlendirme olanağı yaratan nitelikte önemli verilerdir. Kendimizi tanımlamamız süreci ile birlikte iletişimi görüş biçimimiz de değişim gösterir.

İletişimin eylem olarak algılandığı durumda, yalnızca göndericinin etkinliği kabul edilmiştir ve alıcı ile hiçbir bildirişim ya da iletişim gerçekleşmeden, hatta zaman zaman aynı iletişim ortamı içinde bile bulunmadan bu gerçekleştirilebilmektedir. Başlangıçta, çocuğun kendine yönelik olmayan iletişim ortamlarında bulunması, iletilerin yalnızca gönderilişini ve almışını izler durumda olması buna bir örnek olarak verili Çocuk, kendisine iletiler gönderilmese de gönderici ve alıcı rollerini kavramaya bilmektedir. Daha sonraları, iletilerin alıcısı konumunda olan çocuk, yalnızca iletinin değil, göndericinin de ayırdına varmayı öğrenir. Örneğin, çocuğun annesinden masal dinlemesi, çocuğun yalnızca alıcı konumunda bulunmasını gerektirir. Benzer biçimde, "Baban ödevlerini yapmanı tembihlemişti", "Annen odanı toplamanı söyledi" biçiminde iletiler de göndericinin bireysel olarak bulunmadığı ortamda da alıcı çocuğa ulaşabilmektedir.

Ailenin çocuğa verdiği önem ve sağladığı konum ölçüsünde çocuk, giderek kendini daha yetkin ve iletişime katılabilen bir birey olarak görmeye başlar. Bu aşamada, iletişimi yalnızca kendisinin edilgen olarak alıcı konumunda bulunduğu bir eylem olmaktan çok bir bilgi ve ileti değişimi olarak görmeye başlayacak ve buna göre iletişim biçimini geliştirecektir. Bu aşamada ailenin ve toplumsal kuralların rolü son derece önemlidir. Kimi toplumlarda yetişkinlerin yanında bulunmasına bile izin verilmeyen çocuk, o ortamda bulunsa bile söze katılma yetkisi olmadığından sürekli olarak alıcı konumunda kalan bir birey olmayı seçecektir. Bu durumda, çocuğun iletişimin bu aşamasını kendi yaşıtları ile yaşaması söz konusu olacaktır. Yetişkin çocuk iletişimi ile çocuğun bir başka çocukla iletişimi arasında oldukça büyük bir fark bulunmaktadır. Burada seçilen iletişim rollerinden, kurulan tümce yapılarına ve sözcük seçim değin, gerek konusal gerek katılımsal açıdan oldukça değişik seçimler söz konusu olabilmektedir.

İletişimin karşılıklı bir eylem olduğunu düşünerek iletişime geçen birey iletilerin eş zamanlı iletimi konusunda belirgin bir çabaya girer. Genellikle daha iyi ilişkilerin kurulduğu, bireylerin kendilerini ve iletişime geçtikleri bireyleri daha iyi konumlandırmaları ile ortaya çıkan bu eş zamanlılık, bireyin oldukça etkin olmasını gerektirmektedir. Bu durumda yalnızca dinleme, yalnızca konuşma etkinlikleri yoktur.

Bireyin konuşurken de dinlemesi, dinlerken de ne söyleyeceğini hazırlaması gerekmektedir. Bu, çocuk açısından kendisine doğru fırlatılan yüzlerce topa çok kısa aralıklarla vurma ve onları geri gönderme oyunu gibidir. Daha önceden seçici bir biçimde birer birer ve daha uzun aralıklarla gelerek yanıtlanmayı bekleyen iletiler, şimdi daha hızlı ve sayıca artmış bir biçimde çocuğun karşısına çıkmaktadır. Bu tür bir iletişim eyleminde iletiler her yerde, her yöndedir ve anında yanıtlanması gerekmektedir. Zaman zaman alıcıların ve gönderenlerin çokluğu da iletişim sorunlarına katılır, yanlış anlaşılmalara neden olabilir. Aynı anda hemen birisi ile konuşmak, hem bir başkasına selam vermek hem televizyon izlemek hem de bir işle uğraşmak gibi karmaşık eylemler ileti dizilerinin çok kısa sürede ve yanılgıya neden olmayacak denli iyi kavranmalarını gerektirmektedir. Bir yandan da nasıl göründüğünüz ne söylediğiniz nasıl algıladığınız ve çevrenizde neler olup bittiğini kavramanızda gerektiğinden bu modelin ne denli üst düzey beceriler gerektirdiği ortaya çıkmaktadır.

KAYNAK: Nilüfer Pembecioğlu İLETİŞİM VE ÇOCUK