Çocuk Ve Görsel İletişim

Çocuğun görsel iletişim bağı, çocuğun doğumu ile birlikte başlayan ve yaşamı boyunca değişerek, gelişerek onu önemli ölçüde biçimlendiren bir nite­lik taşır. Çocuğun gözünü dünyaya açtığı ilk andan başlayarak çevresinde gör­düğü her şeyi anlamlandırma ve kavrama eğilimi vardır. Gördüklerinden çıkar­dığı anlamlan değerlendirerek bunları modellemeye çalışır, bunlardan edindiği bilgileri yaşamına geçirir ve kısa sürede gördüklerinden zihninde kalan olumlu ya da olumsuz etkilenimleri ile oluşmuş bir dünya kurar kendine.

Auge çocukluk anılarının tümüyle zararsız, ancak birbiri ile bağlantısız iletişim kodları belirlediğinden söz eder. "Çocukluklarını geçirdikleri odanın duvar kağıdımdaki motif, sabahları anne ile babanın odasında duyulan koku, belli belirsiz anımsanan bir sözcük, bir renk..." aslında zihnimize yerleşen birer iz, birer ipucudur. Bu anıların en can sıkıcı yanı, bunların anılara konu olan başka kişiler tarafından daha sonra yeniden şekillendirilmiş olmalarıdır. Yakın­larımız ya da dostlarımız, söz konusu anıları ve izleri artık kendi öykülerine katmışlardır. Bu durumda öykünün ne kadarının özgün ve bizim olduğu asla belirlenemez.

Çocuğun görsel iletişim bağı, genelde çocuğun yakınındaki başka bireyle­rin konuşmaları ve hareketleri ile kurulur. Çocuk, sözlü dilden önce "oynamayı" öğrenir. Her bir sesin, bir el ve yüz hareketinin bir anlamı vardır küçük çocuk için. Bu hareketlerin pek çoğunu çevresinden görerek kendine mal eden çocuk, bir süre sonra bu tür kavram ve eylemlerin ne denli zengin ve karmaşık yapılı olduğunu anlayacaktır. Kimi kez aynı davranışın farklı zamanlarda farklı anlamlara geldiğini kavrayacak, kimi kez de kendisi yaratıcı kullanımlar denemeye çalışacaktır. Çocuğun iletişimsel ortamının genelde yetişkinler tarafından biçimlendirildiği gerçeğinden hareketle, bu görsel iletişim bağının perçinlendiği ve soyut anlamlar yüklendiği ortamların çocukla nasıl buluştuğunu ve çocuk üze­rinde ne denli etkili olduğunu belirlemekte yarar vardır.

Çocuk, çevresinde gördüğü renkli nesnelere ilgi duyar, onları tanımak ister. Bu tür bir görsel bağ, çocuğun daha sonra geliştireceği kavramlar ve duygular için temel oluşturmaktadır. Çocuğun, görsel iletişim kurallarını kendi­liğinden ya da çevre yardımı ile çıkarsayabilmesi ve kullanıma geçirebilmesi için, öncelikle belli bir bilişsel düzeye sahip olması ve düşünsel bazı kavramları geliştirmiş olması gereklidir. Başlangıçta ayrı ayrı belleğe kaydedilen görüntü­ler, renkler ve sesler, daha sonra bir birliktelik ve bir kavram alanı oluşturur. Çocuk, algılarının tam olarak gelişmediği bu devredeki imgeleri, yalnızca renk­ler, görüntüler ya da duygu olarak kaydettiği için, bunları belli belirsiz bir biçimde anımsar.

Çocukların görsel iletişim bağlantısını kurabilmesi ve çevresinde, tiyatro­da, sinemada ve televizyonda gördüğü şeyleri, olayları anlamlandırabilmesi için belli özelliklerin oluşması önemlidir. Çocukların özelliklerine bakıldığında bun­ları dört noktada toplamak olasıdır.

  • Çocuğun bedensel özellikleri
  • Çocuğun duygusal özellikleri
  • Çocuğun düşünsel özellikleri
  • Çocuğun düş gücünün özellikleri

1-Çocuğun bedensel özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, çok hız­lı bir bedensel değişmenin ve büyümenin çok kısa bir sürede gerçekleştiğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Yıldan yıla kasları, kemikleri, tüm bedeni inanılmaz ölçülerde gelişme gösteren çocuğun sürekli bir hareket gereksinmesi bulunmaktadır. Çocuğun bu gereksinimi öylesine önemlidir ki, 10-15 dakika hareketsiz durmak zorunda kalması işkence ile eşanlamlıdır çünkü çocuk hare­ketsizlikten acı duyar. Çocukların sinemada ya da televizyon karşısında hareketsiz oturmaları onları fiziksel açıdan genellikle olumsuz olarak etkiler. Sır. e mı ortamı sonuçta sürekli gidilen bir ortam olmadığından o derece olumsuz dem­dir, buna karşın günlük yaşamın bir parçası haline gelen televizyon çocuk ak­sından daha tehlikelidir. İlgisini çok fazla çeken bir konu yüzünden televizyon önünden bir türlü ayrılamayan, hareket bile edemeyen çocuğun fiziksel gelışim süreci geciktirilmiş olur.

2-Çocuğun duygusal özelliklerinin başında sevgiye duyduğu büyük ge­reksinme gelir. Çocuk kısa süren çok şiddetli duyguların etkisinde kalır. Çabuk değişen duyguları, derin nefretlerden büyük sevgilere, düşmanlıklardan dostluklara kolayca geçebilir. Çabuk etkilenen, çabuk değişen, aklın denetiminden uzak bir duygusal yapısı vardır çocuğun. Denilebilir ki, çocuk duygularıyla düşünür duygularıyla davranır. Bununlar birlikte iyiliğe, sevgiye, güven duygusunu, umuda, neşeye, doğal olmaya çok yakındır. Şiddetten nefret eder, zulme yabancıdır. İyiden, doğrudan, haklıdan yanadır hep.

3-Çocuğun düşünsel özellikleri göz önünde bulundurulduğunda en çarpıcı özellik olarak, ayrıntının görüldüğü, tümün yakalanamadığı karşımıza Örneğin, otomobille giderken, manzarayı görmez, otomobilin içindeki bir k döşeme yırtığını görür. Ormanı değil, ormandaki küçücük bir kozalağı görür. Yüzü anımsamaz, yüzdeki küçük bir ben ya da leke ile ilgilenir. İlgileri, gözlemleri, çağrışımları ayrıntılara dayandığı için kurduğu neden-sonuç ilişkilere farklı olur.

4Çocuğun Düş Gücünün Özellikleri: Çocuğun düş gücü sınır tam Onun için kalem, bebek, kaya parçası, ağaç, hayvan konuşur, düşünür, duygulanır. Masala yatkın, fantezi ile beslenen bu düş gücü çocuğun yetişkinden daha renkli, daha ilginç bir seyirci olmasını sağlar. Çocuğun bu sınır tanıma düş gücü oyuna rahatça katılan bir oyuncu olmasını sağlar."sanki sahiciymiş gibi düşüncesini çok kolay benimser çocuk için oyun bazen yaşamdan daha gerçektir. Oyun oynamak, yaşamdan çabucak koparak oyuna girmek doğaldır çocuk için.

Kaynak Nilüfer Pembecioğlu İletişim Ve Çocuk