Çocuk ve İletişim

çocuk ve iletişim pasikiyatristÇocukların bir iletişim ortamı içinde doğmaları onların zaman içinde bu iletişim ortamının özelliklerini seslerini, biçimlerini ve stratejilerini benimseyip uygulamalarına yol açmakta çocuk çevresinde gördüğü biçimde yaşamı nasıl algıladığını ve yaşamın içinde kendisini ifade edebilmeyi başarabildiği oranda birey olabilmektedir. Belli bir toplum yapısı içinde uygun...>

Çocukların bir iletişim ortamı içinde doğmaları onların zaman içinde bu iletişim ortamının özelliklerini seslerini, biçimlerini ve stratejilerini benimseyip uygulamalarına yol açmakta çocuk çevresinde gördüğü biçimde yaşamı nasıl algıladığını ve yaşamın içinde kendisini ifade edebilmeyi başarabildiği oranda birey olabilmektedir. Belli bir toplum yapısı içinde uygun sayılan davranış ve iletişim biçimleri çocuğu çevrelemesini ve onun kendi özgün davranış modellerini geliştirene dek ona geniş bir örnekler sunmasına karşın çocuğun toplumla uyumsuzluğa düştüğü iletişim açısından kurallara uymadığı zamanlarda hem aile hemde toplum tarafından az yada çok geçici yada kalıcı olarak cezalandırılması söz konusu olmaktadır.

Çocukların sözlükler ve diğer iletişim biçimlerini kullanarak kendilerine ifade etmeleri yetişkinler tarafından kimi kez sabırla beklenen ve teşvik edilen bir tutumdur.Örneğin daha tam olarak konuşma ve sözlü iletişim etkinliklerini yerine getiremese de çocukların aileleri tarafından resim çizmeye yönlendirildikleri sıkça görülen durumdur.Çocukların resim çizmeleri onlar için eğlenceli bir uğraş olsada kendi iç yapılarını ve gelişimlerini görmemiz açısından önemli bir etkinliktir.Çocuklar ilk kez 3 yaşında insan resmi çizmeye başlarlar.Ancak dünyanın neresinde olursa olsun çocukların çizdikleri ilk insan resmine baktığımızda bir baş,başın iki yanından çıkan kollar ve altına eklenen bacakları görürsünüz.Bu değişmeyen gelişimsel bir olaydır.Çocuk ancak yaklaşık olarak 5 yaşında normal insan resmi çizebilmektedir.Bunun nedeni çocuğun gerçek anlamda görme yeterliliğine 4 yaş dolaylarında erişmesinden el kaslarına hakimiyetinde mükemmel hale ancak bu yaştan sonra kazanılmasından kaynaklanmaktadır.Bu çizimlerde ufak büyük farklar olabilir,örneğin çocuk sabah çizdiği insan resmine burun koymadığı halde, akşam çizdiği resme hem burun hemde kulak koyabilir.Bu durumda çocuk hakkında tek bir örneğe bağlı olarak yapılan bilişsel değerlendirmeler hatalı olabilir, çocukta bazı kavramların gelişmediği sanılabilir.

Çocuklardaki yönelim kavramının nasıl geliştiği de birçok araştırıcı tarafından incelenmiştir. Olson'un 1970'de ki bulguları çocukların eğik hatları dikey ve yatay hatlardan daha güç çizdiğini ortaya koymaktadır. Basit geometrik şekillerin çizimide gelişimsel bir sıra izler. Örneğin daire 3 yaşında kare 4 yaşında, üçgen 5 yaşında ve eşkenar dörtgen 7 yaşında çizilmektdir.1956'da Piaget ve Inhelder, 1969 'da Arnheym üçgen ve eşkenar dörtgen gibi eğik hatlara sahip şekillerde performansın diğerlerine oranla daha düşük olduğunu saptamışlardır. Yine 1956 'da Piaget'in ve 1965 'te Maccoby ve Bee 'nin bulgularına göre çocuklar bu şekilleri çizmeye başlamadan önce onları tanıyıp birbirinden ayırt edebilirler anaokundaki çocuklar 90 derecelik dik açıyı diğer açılardan ayırt edebilirler. Bulgular 3-4 yaşındaki çocukların iki eğik hattı birbirinden ayırt edemediğini buna karşın dikey ve yatay hatları rahatlıkla birbirinden ayırabildiğini göstermiştir.

Çocukta ahlak ve doğru yanlış kavramları gelişimin ilk belirtilerine ilk yaşlarda rastlanmaktadır. Bu evrede belirli davranışlara karşı öğrenilmiş kısıtlamalar çocuğun doğru yanlış kavramını oluşturur. Giderek çocuğun bilişsel ve davranışsal boyutlara sahip olan vicdanı özümlenir ve daha idealleştirilmiş standartlar oluşturulur. Ahlak gelişimi açısından ilkokul çağı kritik dönem özelliğine sahiptir. Piaget'e göre 7–8 yaşından önce çocuğun doğru yanlış anlayışı anne babadan öğrenilen katı ve esnek olmayan kavramlar halindedir. 8-11 yaşları arasında ise daha tarafsız yargı gelişmektedir. Çocuğun bireysel, vicdan ve ahlak gelişimi kendisini bilişsel olgunluk düzeyine ve karşılaştığı diğer etmenlerle anne babasına bağlıdır.

Çocuğun belli modelleri, özellikle anne-babayı gözlemlemesi ve onlarla özdeşim kurması sosyal gelişim yönünden büyük önem taşır. Örneğin dürüstlük cömertlik dostluk başkalarını düşünme gibi toplumda önemli değerlere sahip olan özelliklerin kazanılmasında anne –babanın model olarak gözlenmesi ve özdeşim kurulması önemlidir. Bununla ilgili olarak annenin sık sık fiziksel güç ve maddesel kaynaklarla kontrole yönelmesi çocukta toplum dışı davranışların ortaya çıkmasına yol açarken annenin uslamlama ve çocuğun kötü davranışların diğerleri üzerinde olumsuz sonuçlarını gösteren bir tutum içinde olması çocukta toplum tarafından olumlu değere sahip davranışların ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır.

Arkadaşların, okulun ve çevresel etkenlerin de çocuğun tutum ve davranış geliştirmesine modelleme yapmasına ve toplumsallaşmasına etkisi oldukça yoğundur. Kitle iletişim araçları, özellikle televizyon, çocuğun davranış, tutum, standart ve değerlerini olumlu ve olumsuz yönde etkileyerek toplumsallaşmasına etkide ve katkıda bulunur. Genellikle dile getirildiği gibi televizyon izleme 3 yaşından başlayarak ergenlik çağındaki çocukluk dönemine kadar, her dönemde çocuklarda saldırgan davranışa neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra televizyonda izlenilen filmler çocuklarda yardımlaşma, paylaşma, dostluk modelleri gelişmesine etkide bulunabilirler. Yalnızca televizyon izleme yolu ile çocukların davranışları üzerinde kurallara uyma hatalara hoş görü gösterme, görevi sonuna kadar yürütebilme gibi yönlerde kalıcı olumlu değişmelere de yol açabilmektedir. Piaget ve arkadaşları çocuğun doğumdan ergenliğe kadar olan bilişsel gelişmesini ayrıntılı araştırmalarla incelemişler ve bazı kavramlarla algıların doğuştan başlayarak kazanılmış olabileceğini belirlemişlerdir. Piaget bebeklik döneminde çocukların nesnelerin devamlı olduklarını değişmezliklerini bile düşünemezken zamanla biçim ve büyüklük kavramlarını tanımaya başladıklarını söylemektedir. Biliş sözcüğü dünyamızı öğrenmeyi ve anlamayı içeren bilinçli etkinlikler anlamına gelir. Biliş sözcüğü şu süreçleri kapsar:

Algılama: Gerek iç Gerekse dış dünyadan edinilen bilgilerin yorumlanması organize edilmesi ve yeniden bulunmasıdır.

Bellek: Algılanan bilginin bulunup getirilmesi ve depo edilmesidir.

Yorumlama: Bilgiyi belirli bir anlam çıkarma ve sonuca varma amacıyla kullanabilmedir.

Düşünme: Bilginin ve çözümlerinin nitelikçe değerlendirilmesidir.

Kavrama: Bilginin iki yada daha fazla kısımları arasındaki yeni ilişkileri tanıyabilmektir.

Çocuğun gerçek dünya ile iletişime geçebilmesi, ancak bilişsel niteliklerini yetişkin düzeyine getirebilmesi ile olasıdır.Çocuğun öncelikle tam ve kesin bir algılamayı yapabilmesi gerekmektedir.Algılamada engel çocuğun fiziksel açıdan rahatsızlığını gösterebileceği gibi çocuğu belli noktalara dikkatini yoğunlaştırmamasından bu bilgileri edinme organize etme ve yorumlama gereksinimi duymamasından da kaynaklanmaktadır.Çocuğun algılarının gelişmesinde ve güçlenmesinde içinde bulunduğu ortamın ve özellikle annenin payı çok yoğundur.Çocuğun bellek açısından zengin bir kapasiteye sahip olması onun doğuştan getirdiği bir özellik olabileceği gibi yine çevresel etkenlerle belleğin güçlendirilmeside söz konusu olabilmektedir. Çocuk işine yarayacak bilgileri kısa süreli ve uzun süreli belleğe kaydederek günlük yaşamda kullanılır hale getirebilir. Piaget'ye göre çocuk kendi dünyasına bir anlam kazandırmak için çevresindeki insan ve nesnelerle ilgili bir etkinlik içine girer bu durumda çocuğun belleğine kaydettiği olaylar onun anlam ve önem yüklediği insan ve nesnelerdir. Belli bir zaman sonra bunların çoğu otomatik hale gelebilir. Çocuk ilkel bağdaştırmalardan soyut yorumlama çıkarsama ve kuramsal durumları akılcı yolla düşünebilme anlamına gelen işlemlere yani daha karmaşık ve yüksek düzeydeki yapılara doğru belirgin bir çaba içindedir. Düşünme ve kavrama yeteneğini geliştirebilmek için yoğun bir çaba harcayan çocuk bunu aktarabildiğini gördükçe dahada yoğun bir çabaya girişecektir. Çocuğun algılarının düşüncelerinin ve eğilimlerinin aktarılabileceği tek araç dildir. Dil aynı zaman da çocukların düşüncelerinin düzenleyebilmelerini, duygularını ifade edebilmelerine de olanak hazırlar. Geçmişin kültürel değerleri inançları ve geleceğe taşınan her şey dil ile çocuklara geçer. Dil yalnızca bunların ve toplumda iletişimin öğrenilmesini sağlamaz aynı zamanda düşünme bellek yorumlama problem çözme ve planlama gibi bilişsel süreçleride içerir. Dil çocuğun egosunda uzaklaşıp onun sosyal bir kişi olmasını sağlayan kendini ve çevresini tanımasını sağlayan bir yapıdadır.

Çocuğun ilk bilinçsiz ve yarı bilinçli edimidir dil öğretimi. Yapılan araştırmalar sonucunda tüm kültürlerdeki çocukların hemen hepsinin ilk sözcüklerinin ortalama olarak 12-18 ay dolaylarında söyledikleri ortaya çıkarılmıştır. 4 yaşına geldiklerinde çoğunluğu iyi düzenlenmiş tümceler kurabilmekte hatta zaman zaman çok karışık yapıları bile rahatlıkla kullanabilmektedirler.6 yaşındaki bir Amerikalı çocuğun sözcük dağarcığının 8000 ile 14000 olduğu saptanmıştır. Buda 1 yaşından 6 yaşına kadar çocuğun her gün 5-8 sözcük öğrenmesi anlamını taşır.Yavuzer 18 aylık çocukta 10,24 aylık çocukta 29, 2 yaşındaki çocukta ise 272 sözcük dağarcığının bulunduğunu bu dağarcığın çocuğun okula başlamasından sonra gazete, kitap, dergi okuyarak tv ve radyo etkisi ile daha da geliştiğini orta okula giden bir çocuğun sözcük dağarcığının 8000 dolayında olduğunu belirtmektedir.Dil yeteneğinin gelişimi öncelikle ses birimlerle başlar.Dilin yapı taşı olan sözcüklerin üretilmesi için gerekli olan bu birimler önce çocuk tarafından özgürce tüm dillerdeki sesleri kapsayacak denli zengin olarak üretilebilir. Daha sonra içinde yaşadığı toplumsal ortamın sesleri ile kısıtlanan bu özgürlük her dilin kendi ses birim bileşenlerini yöneten kurallar aracılığı ile belli bir düzen içinde kalırlar. Daha sonra dildeki biçimleri ve biçim birimleri algılamaya ve üretmeye başlayan çocuk giderek sözcükleri ve öbekleşen biçimleri Üretmeyi öğrenir ve sonuçta tümce düzeyinde üretime geçer. Çocuklar üzerinde yapılan dil gelişimi araştırmaları, dünyanın neresinde olursa olsun tüm çocukları edindikleri dili bir evrensel dil bilgisi dizgesi içinde edindiklerini ortaya koymuştur. Somut ve soyut kavramların gelişimi algılamaların etkinliğinide aynı görünmez dizge ile evrensel bir sırada ortaya çıkmaktadır.

Çocukta sosyal ve fiziksel tüm gelişmelerin tamamlanması duyu organların gelişi ile öncelikle görme duyusunu ve daha sonrada konuşma yetisinin gelişimi ile yakından ilgilidir.Özellikle dilin gelişimi çocuğun algılamasını değiştirecek denli önemli bir olgudur. Çünkü dil simgesel bir sistemdir.Çocuk dili edinirken biri "sesler" den , diğeride "anlamlardan" oluşan iki simgeler sistemi arasında ilişki kurmaktadır.Bu ilişki oldukça karmaşık kurallar yardımı ile kurulmaktadır.Bu yüzden dil ileri düzeyde yapılaşmış farklılaşmış bir sistemdir.Bir dili konuşabilmek anlayabilmek bu kuralları öğrenmekle olasıdır.Çocuk ise doğumundan başlayarak dünyadaki tüm dilleri edinebilme yetisi ile doğar ve daha sonra yalnızca çevresinde konuşulan dile odaklanarak onun ses ve biçim sistemini algılayabilecek ve üretebilecek şekilde kendini yeniden yapılandırır.Diller genel olarak göz önünde bulundurulduğunda toplum içerisinde yaşayan bir çocuğun toplumda konuşulan dil hangi dil olursa olsun 4-5 yaşlarında dilin aşağı yukarı bütün kurallarını öğrendiği bilinmektedir.Çocuklar Dili bilinçli bir biçimde kuralları ile öğrenmezler. Doğal ortam içinde bilinç dışı bir şekilde kendiliklerinden edinirler.Edinme ile öğrenme arasında önemli farklar bulunmaktadır.

Çeşitli dilleri edinen çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar dil öğrenmenin belirli basamaklardan geçtiklerini bu basamaklarında evrensel olabileceğini göstermektedir.Ancak içinde bulunulan çevresel koşullar ve çocuklar arasındaki bireysel farklılıklar bu edinime etkide bulunabilir.bu etki yalnızca bu değişik basamakların değişik hızlarda geçilmesi gerektiği anlamına gelmektedir.Çocuklar ilk aylardan itibaren ses organlarının çıkarabildiği tüm sesleri çıkarabilirler ve birinci yaşta başlayan tek sözcüklerle konuşma dönemine geçebilirler.Daha sonra iki sözcük birden söylemeye başlayan çocuklar birleşik anlamlar kurma anlamına geçerler.Hızlı bir şekilde sözcük bilgilerini geliştiren çocuklar söz dizimi sistemlerinde içeren değişik basamaklardan geçerek bir yetişkinin dil kulanım düzeyine erişirler.Her yaşın kendine özgü bir sözcük dağarcığı ve bir dil bilgisi sistemi bulunmaktadır.Bu dil bilgisi kuralları aşağı yukarı her altı ayda
bir yenilenmektedir. Bu durumda, çocuk, her altı ayda bir, farklı bir algılama, yorumlama ye dili kullanım düzeyine geçmektedir. Bu da çocuğun iletişim mekanizmasının her altı ayda bir yenilenmesi. biçimsel ye içeriksel, iş1evseI değişime uğraması anlamına gelmektedir.

Kaynak: Nilüfer PEMBECİOĞLU İletişim ve Çocuk