Çocuk Ve Telefon - Bilgisayar

İletişim açısından bakıldığında çocuğun birebir iletişim kurduğu bireyle­rin sayısı sınırlıdır. Özellikle küçük yaşlarda, bu yalnızca yakın çevredeki bir­kaç kişiyi geçmemektedir. Okula başlama olayı ile birlikte sosyal çevresi geniş­leyen çocuk arkadaşlarını, öğretmenini okula geliş gidişlerdeki servis elemanla­rım da iletişim ağına katar. Cansız olarak görünen ancak çocuğun imgeleminde canlandırdığı nesneler de aslında onun iletişim çemberi içinde yer almaktadır. Örneğin, ses çıkaran, hareket eden oyuncaklar bir yaşın altındaki çocuk için gerçek bir canlı gibidir.

Daha sonra gelişen düş gücü ile birlikte hareket etme­yen ve ses çıkarmayan oyuncaklarla sanki öyle imişler gibi oyunlar da kurabile­cektir. Ancak, içinden sesler çıkan bir kutu olarak görülen radyo ve tamdık kişi­lerin seslerini iletebilen telefonla karşılaşmak çocuk için gerçekten birer iletişin aşaması oluştururlar. Telefon, çocuklar açısından yalnızca bir oyun aracı değîl istedikleri zaman etkinleştirebilecekleri bir iletişim aracıdır da. Küçük çocukların telefona bağlılıkları oyuncak telefon satışlarının halen çok yükseklerde olması ve her bir çocuğun en az iki-üç oyuncak telefona sahip olması ile açıklanabilir. Gerçeğinden zor ayırabilen cep telefonları günümüz çocuklarının hem gerçek yaşamda hem de düş dünyasında yerlerini almış durumdadır.

Küçük bir çocuk için evcilik oynarken komşusu ile telefonlaşıp ziyarete gitmek ya da misafir ağırlamak çok doğaldır. Böylelikle annelik, komşuluk rollerine öykünmüş olur ve kendi dünyasında bunları nasıl Gerçekleştirebilmesini sınar. Kimi zaman tümüyle düşsel ortamda gerçekleşen bu telefon görüşmeleri kimi zaman da arkadaşlarla paylaşılmaktadır. Çocuğun okullaşması ile birlikte yaşamına giren sınıf arkadaşları, telefonun artık yalnızca düşsel değil zorunlu olarak iletişim aracı konumuna girmesine neden olur.

Çocukların okul­da bütün gün beraberken bile eve gelir gelmez arkadaşlarını aramak için telefona sarılmaları ailelerine anlaşılmaz gelebilir. Ancak, telefon ile konuşma, hava­dan sudan söz etmek için, gün içinde yapılan bir şakaya yeniden gülmek için de olsa, çocuk açısından bir gereksinimdir. Sınıf ve okul ortamındaki iletişim­den farklı olarak, telefonda, yüz yüze olmasa da kurulan bir ikili ilişki söz konu­dur. Yüz yüzeliğin olmadığı bu durum, kimi zaman çocukların kendilerini daha iyi ifade etmelerine bile olanak tanıyacak denli yararlıdır çocuk açısından. Kimi ailelerin gelen yüksek faturalardan dolayı şikayet etmelerine yol açacak bu durum, çocukların kendi harçlıklarından ödedikleri faturalara da dönüşebilmek­ledir. Evde birden fazla çocuk ve tek telefon olduğu durumlarda, çocukların telefon başında sıra beklemeleri ve bu yüzden birbirleri ile tartışmaları pek çok filme ve gülmece programına konu olabilecek denli yer tutmaktadır gerçek ya­samda.

Yine gelişen teknoloji sayesinde önce farklı odalara çekilebilen birden fazla telefon yaşamı biraz daha bireyselleştirip, bireysel iletişim olanaklarını biraz daha genişletmişse de hemen ardından devreye giren cep telefonları ile artık telefon konuşmaları bireysellikten de uzaklaşmaya başlamıştır. Kendi oda­sından okul dışındaki zamanını da yine arkadaşları ile paylaşan çocuk kavramı yerini hızla bazı arkadaşları ile gezerken diğer arkadaşları ile de iletişim kuran, hatta, kimin aradığını ekranda görüp telefonu yanıtlamayı ya da yanıtlamamayı bilen bireylere bırakmıştır.Toplum içinde gerçekleşen cep telefonu ko­maları çocukluktan gençliğe doğru adım atan bu yeni nesil için sıradan bir erişimin dışında, duygusal, sosyal ve sembolik pek çok anlam da taşımaktadır.

Cep telefonu taşımayı, başkaları tarafından aranılıp sorulmayı bir prestij unsuru olarak gören çocuk-genç batıda cep telefonlarının zararları üzerine yazılıp çizi­len onca şeye karşın bu lüksü istemektedir. Gitgide ucuzlayan ve işlevleri gerçeğinkine yakınlaşan oyuncak cep telefonlarının her yeni modelinin son derece iyi satışlar yapması da bir rastlantı gibi görünmemektedir. Ancak, günümüz çocukları oyuncakların yerine artık gerçeğini yeğlemekte, en hızlı biçimde bir cep telefonuna kavuşan çocukların sayısı hızla artmakta hatta çocuklar bile kendi aralarında nasıl ve ne zaman bir üst model cep telefonuna kavuşabileceklerini Konuşabilmektedirler.

Telefon bağlantısı, birebir iletişimin yanı sıra daha farklı açınımlar da katmıştır çocuğun yaşamına. Yapıları gereği sürekli araştırmaya ve yeniliğe açık çocukların, tele-konferans sistemleri gibi pek çok kişinin aynı anda ko­nuşmaya katılabileceği ortam yaratma olanaklarından neden uzak durduğu ilginç bir sorudur. Sürekli olarak iletişim kurma gereksinimi içinde olan ve yaşıt-ile bir biçimde bağlantılaşmayı, bağlı kalmayı ve birlikte zaman geçirmeyi arzulayan çocuklar ve 18 yaş altı gençler, günümüzde telefon hatlarını daha farklı bir amaç için kullanmaya başladılar.

Teknolojik iletişim araçlarından telefon ve televizyon çocuğun yaşamına 3 önemli unsurlardır. Telefon daha çok birebir bir iletişim sağlarken, televizyonun toplumsallaştırma ve sosyal bağlam yaratma özelliklerinden söz edilebilir. Özellikle uzakta bulunan tanıdık ve akrabalarla telefonda konuş ya çalışılan çocuk, gerek gerçek telefon gerekse oyuncak telefon ile başka "alıcı" "verici" konumları olduğunu pekiştirir. Televizyon ise, kumandasının çalıştığını anladığı andan başlayarak çocuğun vazgeçilmez arkadaşı, bilgi ağı durumuna gelmektedir. Daha ileri yaşlarda tanıştığı bilgisayar ise, çocuğa daha yakın bir iletişim olanağı sunar.

Çocuğun bilgisayar ile tanışıklığı pek de eski değildir. Daha düne dek bilgisayar, geçmişin televizyonları gibi, siyah beyaz ekranlı can sıkıcı bir programı olan bir küçük ekrandı ve anne-babaların genellikle iş yerlerinde kullandığı, ciddi bir araç konumundaydı. Bilgisayarların oda büyüklüğün, avuç içi hesap makinesi büyüklüğüne indirgenmesi ile yaşanan devrim, sırada ailelere ve çocuklarına da yansıdı. Bilgisayar öncelikle bir eğitim aracı olan okullar ve aileler tarafından onaylandı. Yineleme özelliği, ölçme ve değerlen­dirme olanakları, canlılık ve örnekleme özellikleri ile eğitimcilerin ve aileler olduğu kadar, oyun oynamaya izin vermesi nedeniyle de çocukların ve gençlerin dünyasında yerini aldı.

İletişim teknolojisindeki son değişiklikler ve gelişmeler, sonuçta bilgisa­yarların çocukların dünyasına girmesini de sağlamıştır. Ya da tam tersi olan çocukların bilgisayar dünyasına girdikleri de düşünülebilir. Özellikle batı ülkelerinde, zamanlarının çoğunu okulda ve daha sonra da ek bir eğitim kurumunda ya da evde geçiren çocukların en yakın arkadaşı durumundadır bilgisayar. Öncelikle eğitim amaçlı olarak okullara giren bilgisayarların, okuldaki kulları­mı başlangıçta grup içi bir eğitim aracı biçimindeydi. Teknolojinin yaygınlaş­ması ve ucuzlaması ile okulda öğrenci başına bir bilgisayarın düşmesi ile artan tanışıklık, daha sonra evde ev ödevi yapma ya da eğitime evden katılma gibi biçimlerde evlerdeki çalışma ortamlarına da taşınmış oldu. Bilgisayarların eği­tim dışındaki eğlence amaçlı kullanımlarının da yaygınlaşan programlar yardımıyla artmasının ardından, internet bağlantıları da çocukların iletişim dünyası bireysel olarak katılmalarına olanak sağladı. Bu açıdan bakıldığında çocuğun üretici ve tüketici olmasında çok önemli bir rolü bulunan bilgisayarın ayrı bir çalışma konusu olarak detaylı bir biçimde incelenmesi gerektiği düşünülebilir Bunun da Ötesinde, çocukların bilgisayar konusunda adeta uzmanlaşmaları onların toplumsal konumlarını ve toplum içinde diğer bireylerle olan ilişkiler de belirler duruma gelmiştir.

Bilgisayarın verdiği donanım gücü ile çocuk yalnızca kendini eğlendiren dinlendiren bir arkadaşlık kurmakla kalmamakta, ayrıca kendini eğitebilmekte boş zamanlarını dilediği gibi değerlendirebilmekte, etkin olarak iletişime tüketime katılabilmektedir. Özellikle yabancı dil konularında geliştirilen yazı­lımlar ile, birkaç dili birden çok küçük yaşta iyi öğrenebilme yetisini kazanan küçükler, bilgisayar dillerinden birin de çok iyi öğrenmekte, kendileri için basit programlar yazabilmektedirler. Teknoloji ile tanışıklıkları yüzünden bu konuda kullanılan bütün programları da başarılı bir biçimde kullanan çocuklar, şimdi­den geleceğin başarılı yetişkinleri olma yolunda hızla ilerlemektedirler. Hızlı, Renkli, sesli ve interraktif etkileşimli bu yeni oyuncak, tüm çocukların ilgisini çektiğinden ve üreticiliğini arttırdığından, bütün eğitim kurumları bu yeni gelişmeyi ayak uydurmaya çalışmaktadır. Bilgisayarla gitgide daha küçük yaşlarda anlaşmaya başlayan çocuklar, 2,5-3 yaşlarında kendileri için özel olarak hazırla­nan kavram ve dil geliştirme programlarını rahatça kullanabilmektedirler. Bu­gün okul öncesi eğitim kurumlarının çoğu, çocuklara bilgisayar kullanımı ve bilgisayarda yabancı dil öğrettiğini vurgulayarak daha çok öğrenci toplayabileceklerinin farkına vardıklarından, bünyelerine bu yeni donanımı eklemek için gerekli maddi ve personel kaynaklarını harekete geçirmişlerdir.

Çocukların bilgisayar tanışıklığı onları çok mutlu etmektedir ancak, eğitim amaçlı bilgisayar kullanımı söz konusu olduğunda yetişkinlerin daha mutlu oldukları da bir gerçektir. Eğitimde bilgisayar kullanımı hem çocukları hem de erişkinleri ilgilendirmektedir. Konu, yalnızca okulda eğitime yardımcı mater­yal olarak bilgisayarın kullanımı değildir. Evsel öğretim oranlarından da bilgi-ar kullanımı çok olumlu sonuç verdiğinden pek çok aile çocuğunu okula göndermektense evde eğitim almasını yeğler duruma gelmiştir. Bu durum neredeyse var olan eğitim sisteminin tümüyle bireysel ve bilgisayarlı bir ortama olması anlamına gelmektedir.

Üniversite ve yüksek lisans düzeyinde bilinçli öğrencilerle bu tür uzaktan ve elektronik eğitim veren kurumların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ancak, çocukların daha ilkokul ya da öncesi kurumlara bile gitmeden evde bilgisayarla eğitim almaları çok daha farklı boyuttaki sorun doğmasına yol açabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, özellikle Amerikalıda çocuklarını okula göndermeyen ve "Home Schooling" denilen ev öğretimi seçen aile sayısı katlanarak artmaktadır. Bir çocuğun okula gitme maliyeti, okul araç gereçleri ve okulda geçireceği zaman, okul dışındaki bakım ve yiye­cek masrafları göz önünde bulundurulduğunda, aileler çocuklarını okula görmektense, evde eğitimleri ile kendileri ilgilenmeyi tercih etmektedirler.

Çalışmayan verilen işsizlik sigortası ve çocukların eğitimi için harcanacak paradan edilen tasarruf ailelerin, özellikle de çok çocuklu ailelerin evde eğitimi melerine neden olmaktadır. Böylelikle her bir çocuğun okula gelip gitmesinde, bunun için ayrılan zaman, emek ve paradan tasarruf edilmiş olmakta, evde daha rahat bir atmosfer içinde daha özenli çalışmalar gerçekleştirilmesi de gün­deme gelebilmektedir.

Bilgisayar, bu konuda ailelerin başyardımcısı durumun­dadır. Yalnızca sağladığı ders materyalleri ve programlar ile değil, ayrıca aynı durumda ve düzeyde eğitim yapan binlerce aile ile yaşanabilecek paylaşım olanağı ile de bilgisayar ortamı bir tür sosyal grup oluşturulmasına da yardımcı olabilmektedir. Çocuklarını okula göndermeyip eğitimleri ile evde kendileri ilgilenen aileler bu şekilde bir sınıf ortamı oluşturarak ve zaman zaman toplanarak hem kendilerine hem de çocuklarına ait olabilecekleri bir sosyal ortam sunabilmektedirler. Yine de zamanının neredeyse tümünü yaşıtları ve arkadaşları ile okul ortamından uzakta geçiren bu çocukların daha farklı bir gelişim Ge­çirdikleri ve yaşamda bazı şeyleri kaçırdıkları söylenebilir.

Ailelerin ise bu nu da söyleyebilecekleri pek çok şey vardır. Onlara göre çocukların okula gitmeleri aslında onlara ne sosyalleşme ne de duygusal gelişimleri açısından pek fazla bir şey vermemekte, aynı sınıf ortamına konulan pek çok farklı çocuk daha sorun yaratmaktadır. Okullarda artan şiddet olayları, eğitimcileri de velileri de çaresiz bırakmakta, çocuklar eğitim açısından birbirleri ile yarışacaklarına doğru markaları giymedikleri, uygun argo sözcükleri bilmedikleri ve kullanmadıkları, genelde tüketilen markaları tüketmedikleri için yaşıtları tarafından aşağılanabilmekte, dışlanabilmekte ve bu yüzden izleri yaşam boyu sürecek denli etkilenebilmektedirler. Böyle bir ortamda ne eğitimden ne de topluma kazandırmadan söz etmek olanaklı değildir. Evde eğitim bu açıkları kapatabilecek, okullaşmanın zararlı yönlerini yok edebilecek tek çözümdür.

İngiltere ve Amerika'da uzun süredir gündemde olan bir başka koni çocukların şiddet ve korku nedeni ile okula gidememeleridir. Bu tür ülkeler: okuldaki şiddet, eğitimi ve çocuk psikolojisini olumsuz yönde etkileyen önem unsurlardan biridir. Bunun da ötesinde, anne-babaların büyük bir kısmı oku verilen bilgilerin yararsızlığına ve eğitimin yetersiz ve kalitesiz oluşuna da bir tepki olarak çocuklarını okula göndermeme kararı almıştır.

Bunun yerine ço­cukların gerçek yaşam içinde, kuramsal değil, gerçek bilgileri öğrenerek ya daha kolay algılayabileceğine inanan anne babalar, kendi aralarında kurdukları çeşitli kuruluşlarla çocuklara kuramsal eğitimi de bilgisayar yardımıyla vermek­tedirler. "De-schooling movement" okulsuzlaşma hareketi ya da "home-schooling" evde eğitim olarak adlandırılabilecek olan bu yaklaşım çocuklar gün boyu anne-babalarının yanlarında kalmaları ve onların gerçek yaşam savaşı görmeleri, zamanlarının büyük bir bölümünü onların iş yerinde ve onlarla geçirmeleri anlamına geldiğinden bazı eğitimciler tarafından da destek­lenmektedir.

Bunun yanı sıra, çocuğun öğrenmek istediği, ilgi duyduğu konular. Kendisinin saptaması ve kendi Öğrenme hızı ile öğrenmesi, sınıfta görüşmesi. Zorunlu olan arkadaşları ile değil de kendi seçtiği, ailesinin onayladığı arkadaş­larla görüşmesi de konunun olumlu yaklaşılan yönlerindendir. Gönüllü anne babalar tarafından bazı eğitimcilerin de yardımı ile geliştirilen eğitim program­larının bilgisayar aracılığı ile çocuklara ulaştırılması da çocukların bilgisayar kullanımının farklı bir yönünü ortaya koymaktadır.

Okullaşma ve okulla ilgili sorunların gündeme gelmesi yeni değildir. En­düstrileşmeden önce, okullaşmanın yaygınlaşmasından çok önce de çocuklar bir evde eğitim dönemi geçirmişlerdir. Yine de evde eğitimin ya da uzaktan eğiti­min bu denli yaygın ve kabul gören bir duruma gelmesinde yalnızca bilgisayar­lara etkisi olduğunu söylemek çok güçtür. Ulaşılan bu nokta, günümüzde anne-baba olan yetişkinlerin evde eğitimin gereklerini yerine getirebilecek ve eğitim teknolojisini dilediği biçimde kullanabilecek denli yetkinlik ve bilgiye kavuş­muş olmasının önemi daha fazladır.

Bilgisayar ve çocuk ilişkisinde yetişkinlerin bugünlerde en çok üzerinde durdukları nokta ise internet kullanımı konusundadır. Internet'in herkes tarafın­dan erişilebilirliği çocukların da bu iletişim biçimine kolayca uyum sağlamala­rına ve yaşıtları ile ya da diğer kaynaklarla istedikleri gibi iletişim kurmalarına olanak sağlamaktadır. Bunun endişe veren yanı ise çocukların yaşlarına uygun olmayan internet bölgelerine girerek cinsellik ve şiddet öğeleri ile ya da yaşları­na uygun olmayan bilgilerle karşılaşmaları olasılığıdır.

Bu tür bilgilerin ve de­neyimlerin çocuk açısından hiç de yararlı olmayacağı konusunda uzlaşan ileti­şim bilimcileri, bunun nasıl denetleneceği konusunda ise henüz kalıcı bir çözüm üretememişlerdir. Her ne kadar bilişim çağı çocuklarının bilişim ortamı internetin çocukların okul başarısına olumlu katkıda bulunacağına inanan eği­timci, öğretmen, bilgisayar uzmanı ve kütüphanecilerin oranı yalnızca % 13 ise de bu uzmanlar, internet erişiminin öğrenciler üzerinde olumlu etkileri olabile­ceğini düşünmekte, ancak bu uzmanların dörtte üçü bunun iyi bir araştırma aracı olarak kullanılabileceğini söylemekteler. İnternetin okuldaki ders konularına daha yakından bağlı olması ve daha iyi organize edilmesi gerektiğine inananla­rın oranı ise % 81 'dir. İnternet kullanıcılarının % 72'si interneti eğitim amacıyla kullanmakta. Bunların % 43'ü günlük % 33'ü ise haftalık kullanıma yönlenmekte. 3-12 yaş arası kullanıcılar için çok sayıda özel web siteleri de bulunmak­tadır.

Okul dışı, daha doğrusu eğitim dışı bilgisayar kullanımı ise, genellikle çocuğun bilgisayarla olan kendi diyalogu ile ilintili olduğundan kendi seçimini kendisi yapabilir konuma gelmektedir. Bu durumda gerek anne baba tarafından gerekse çocuk tarafından seçilen programlar okul programlarına destek verecek biçimde eğitime yönelik olabileceği gibi, eğlenceye de yönelik olabilmektedir. Ses ve görüntü kartları ile desteklenen yazılımlar ve renkli geniş monitörler de televizyonu aratmayacak denli net görüntü kalitesi sağlayabildiğinden, çocukla­rın genelde seçimleri, irili ufaklı oyunlar ya da CD şeklindeki filmler biçiminde olabilmektedir. Bu filmler ile çocukların sinemada izledikleri ya da kaçırdıkları filmleri bireysel olarak ya da küçük arkadaş grupları ile tekrar tekrar izleyebil­meleri olanağı ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte çocukların kendi yaşlarına uygun olmayan filmleri de izleyebilmeleri gündeme gelmektedir. Okul sonrası zamanlarını, çalışan anne babalan nedeniyle genellikle tek başına geçirmekte olan bu yalnız küçüklerin, kendilerine uygun olmayan filmleri izlemelerinin nasıl önlenebileceği konusunda henüz bir çözüm bulunamamıştır.

VCD'lerden filmler izleme yoluyla gerçek yaşama izleyici olarak katılımın yanı sıra, bilgisa­yar çocukların sanal dünyalarının da gelişimine sayısız oyun ve program ile olanak tanımaktadır. Bütün bunlar, çocukların algılarını, kavrama ve düşünme güçlerini arttıran özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuklara yönelik ilk bilgisayar programlarının başlangıçta eğitim olduğu kesindir. Ancak, gün geçtikçe programlanabilen eğitimin de bir g« olarak çocukların eğitimden kalan zamanlarının akılcı bir biçimde değerlendirilmesi sorunu gündeme gelmiştir. Üreticilerin çok yakın zamanlara dek özeli le çocuk tüketicileri düşünerek eğitim programları ve eğlence programlan meleri söz konusu olmamıştır. Bundan önceki üretimler de genelde eğitin çocukların etkili öğrenmesini kolaylaştırmanın yanı sıra, eğitimcilerin işlerini de kolaylaştırmayı hedeflemekteydi. Bilgisayarın önce ailenin daha sonra da çocuğun yaşamına girişi çok hızlı ve etkili olmuştur.

Programlanmış eğitim ve eğitim teknolojisinden bireysel anlamda yarar­lanma düşüncesi pek de yeni değildir. Davranış bilimci Skinner'in öğrenme sorunları olan çocuklar için geliştirdiği ilk öğretici makinelerde başlayarak birey­selleştirilmiş eğitim için geliştirilen materyaller günümüz bilgisayarını da kapsamaktadır. Çocukların bilgisayara eğilimi ve bilgisayarın çocuklar için öğreti­mi kolaylaştırıcı bir araç olarak görülmesi çok fazla zaman almamış, çocuklar için daha küçük ve soft renkli klavyeleri olan bireysel bilgisayarlar ilk çıktıkları andan başlayarak en iyi satan ürünler arasında yerlerini almışlardır.

Günümüzde bilgisayar pek çok şeyin yerini almış durumdadır. Eski za­manların öğretim makinelerini, tüm görsel-işitsel ek materyalleri, dil laboratuar­larını, dinleme deneyliklerini, aktif sesli-sözlü katılım laboratuarlarını zaman içinde kendiliklerinden ortadan kalkmalarına gerek bırakmaksızın yok edivermiştir. Özellikle Amerika'da çok popüler olan ve aldığı reklamlarla çocuklara yararlı mı zararlı mı olduğu halen tartışılmakta olan radyo ve televiz­yon eğitim kanallarının ve kapalı devre televizyon yayınlarının yerini de alması çok da uzun sürmemiştir. Hatta radyo televizyonun yalnızca eğitimsel amaçlı kullanımının değil eğlence amaçlı kullanımının da yerine geçtiği özellikle vur­gulanmaktadır. Video materyallerinin ve video disk sistemlerinin de yerini aldı­ğı, video kamera gibi kayıt olanakları ile donanarak fotoğraf çekme ve kamera­ya kaydetme özellikleri ile görüntülü telefon işlevini de üstlendiği görülmekte­dir. Posta kutusu ve e-mail yardımı ile günlük ve zamanlı haberleşme işlevlerini de üstlenerek telefonlaşma, mektuplaşma ve faks gönderebilme özelliklerini yaşama geçirmektedir.

İnternet bağlantıları yardımı ile günlük haberlerin kolay­ca ve anında izlenmesine olanak tanıdığı için gazetelerin, dergilerin, hatta ilan­ların ve kütüphanelerin de yerini tutmaktadır. Ciddi olarak bakıldığında, elekt­ronik ticaretin ve bankacılığın geleceği ve işlerliği günümüzdekinden daha par­lak görüntüsü vermektedir. İnsanların en çabuk alıştığı yönü ise elektronik alış­veriş yapabilme olanağıdır. Telekonferans ve görüntülü konuşma özellikleri ile en önemli işler bile bilgisayar yardımı ile çözülebilmektedir.

Bilgisayar yalnızca kitapların, fotokopilerin, ses ve görüntü kasetlerinin, hesap makinelerinin ve diğer pek çok küçük teknik aletlerin yerini almamıştır, gitgide sistemlerin yerini almaya başlamıştır. Örneğin, basının yerini, televizyon Programlarının yerinip posta sisteminin, telefon sisteminin yerini, tüm eğitim sisteminin yerini aldığı söylenebilir. İnsanların bilgisayar kimlikleri, bilgisayarda tanıştıkları arkadaşları olması, gitgide bir sanal toplum olma yolunda olduğumuzu göstermektedir. Bilgisayar dostlukları, komşuluk ilişkilerinin yeri­ni almış, elektronik arkadaşlıklar elektronik vatandaşlıklar ve elektronik devlet­ler söz konusu olmaya başlamıştır.

Sonuçta bilgisayar toplumu, bireye bir çeşit aidiyet duygusu vermektedir. Bilgisayarın en önemli özellikleri arasında hem bireysel hem de toplumsal kullanıma olanak tanıması, hem iş hem eğitim hem de eğlence işlevini üstlenebilmesidir. Bilgisayarların VCD ve DVD olanakları ile sinema ve televizyona dönüşmeleri de evsel sinema olanaklarına eklenen ortamlar yaratmaktadır. Gerek internet bağlantıları ile gerekse VCD ve DVD yolu ile bireylerin arzuladıkları filmlere ulaşma ve bireysel izleme olanakları son derece gelişmiştir.

Bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, bilgisayarın çocukları ol­duğu kadar yetişkinleri de oldukça etkin bir biçimde etkisi altına aldığı görül­mektedir. Örneğin, yakınlık ve ulaşım açısından bakıldığında, bireyin radyoya ve televizyona ulaşımı pek de zor değildir. Bireyin yaşadığı yere uzaklığı açı­sından tiyatro ve sinema ortamları daha olumsuz durumdadırlar. Sinema orta­mına gidildiğinde bile sinema perdesi ile birey arasında epeyce bir uzaklık bu­lunmaktadır. TV ile arasında ise 5-6 metrelik bir uzaklık sinemada ise daha da artar. Televizyon daha samimi bir izleme ortamı sunarken, sinemada bütünüyle yabancı bir ortamda ve tanınmayan insanlarla dolu bir salonda kalır birey. Te­levizyon izlenimleri üzerinde konuşmak, sohbet etmek olası iken, sinemada bu olanak yoktur. Televizyonun iletişimin etkinliği açısından en olumsuz yönü, bireyin izleme sırasında başka bir işle de uğraşabilmesine olanak tanımasıdır. Bu yüzden sinemada izlenen filmlerin gerek büyük ekran ve ses düzeni açısın­dan gerekse başka bir işle uğraşmaya izin vermemesi nedeniyle daha etkileyici olduğu tartışılmazdır. Bilgisayar ile birey arasında ise en fazla 1-1,5 metre uzaklık bulunmaktadır.

Televizyonun tanıdık bir ortamda, diğer bireylerle paylaşılmasına karşın, bilgisayarın genelde yalnızca bireysel kullanıma izin vermesi onun daha etkili olmasına neden olmaktadır. Birey, bilgisayarda hem alıcı hem de verici konumunda iken sinema ve televizyon ortamlarından yalnızca alıcı konumundadır. Bireyin sinemadaki ve televizyon izlerliğindeki alıcı konumları da birbirinden farklıdır. Örneğin televizyon izlenirken kanal değiştirmek, çevredekilere diğer bireylere izlenen konuyla ilgili ya da ilgisiz sözlü bildirimlerde bu­lunmak da olasıdır. Ancak sinema izleme sırasında bunlar ya yapılamaz, ya da çok sınırlı olarak gerçekleştirilebilir.

Bilgisayarın günümüzde yalnızca bir iletişim aracı olarak kullanılmadığı, bilgisayar ve yan ürünlerinin gerçek dünyadan apayrı bir pazar ve sanal bir tü­ketim biçimi oluşturduğunu belirtmek gerekiyor. Rakamlarla bilgisayar gerçeğine bakıldığında, 1999 yılında Türkiye'de 300.000'in üzerinde PC satıldığı,2000 li yıllarda ise bu sayının katlanarak artmasının beklendiği görülmekte.

Bilgisayarların büyük çoğunluğunun iş yerinde kullanılmasına karşın, ev bilgi­sayarlarının tüm satışların % 25'ini oluşturduğu bilinmekte. Dünya çapında satılan PC sayısı ise 100 milyonu geçiyor. Yalnızca Almanya'da 1999'da yılda 5 milyon kişisel bilgisayar satışının gerçekleştiği, 9 milyon nüfuslu Yunanis­tan'da bile satışların yılda 500.000'u aştığı bilinmekte. Bireysel kullanımın daha bir üst basamağı olan dizüstü bilgisayar satışlarının 10 milyon dolaylarında olduğu da kaydedilmektedir.

Batıda yapılan araştırmalara göre, her yıl bilgisayar ve programları için çocuklar adına büyüklerin 170 milyar dolar ve çocukların da kendi adlarına 17 milyar dolarlık harcama yaptıkları düşünülecek olursa, bu alanda aileden gelen 187 milyar dolarlık bir yatırımdan söz etmek gerekiyor. Bunun yanı sıra eğitim kurumlarının da eğitim amacıyla ayırdığı gitgide artan bir bütçeyi de göz ardı etmemek gerekiyor. Örneğin, Amerika'da 1995'te bilgisayarlı eğitime ayrılan bütçe 243,7 milyar dolardı. Bu oranın günümüzde katlanarak arttığını da bili­yoruz. Bilgisayar sahipliliğinin yanı sıra, ailelerin çocukları adına kurdukları tv siteleri, internette rahatça gezinebilmeleri için abone oldukları internet erişim sağlayıcıları, kablolu yayınlar ve alınan eğitim ve eğlence paketleri de göz önünde bulundurulduğunda, ailenin bu harcamayı çocuğunun güncel olabilmesi uğruna gönüllü olarak üstlendiğini görebiliriz. Bir yandan böylesi bir gönüllü lükle çocuğu maddi ve fiziksel olanaklara desteklemek, öte yandan olumsuz etkilerinden dolayı çocukların bilgisayar ve internet kullanımından aslında tam anlamı ile bir çelişki gibi görünmektedir.

Günümüzde çocukların gün boyu açık duran internet bağlantıları, yolu ile sürekli görsel ve yazınsal iletiler gönderebildikleri canlı bağlantılı (online) halinde bulundukları onlarca arkadaşları bulunmaktadır. Bilgisayar hem radyo, hem müzik çalar, hem kitap hem televizyon yerini tutabildiğinden hem de gerektiğinde bir oyun aracına dönüşebildiğinden çocuğun vazgeçemeyeceği bir noktada durmaktadır.

Bilgisayarın sağladığı olanaklarla hem eğitim hem de eğlence açısından sürekli arkadaşları ile birlikte olabilme duygusunu verebilmektedir çocuklara. Çocuk, bilgisayar başında otururken de kendini sınıf ortamında bulabilmekte, ya da dilediği anda bunu bir oyun ve eğlence ortamı çevirebilmektedir. Bunun yanı sıra farklı programlara giriş çıkış sırasına yaşadıkları çocukların değişen dünya düzenine uyum sağlamak üzere kendini farklı tanıtabilmesine de olanak tanımaktadır. Zaman zaman bazı programlara girmek için masum bir biçimde yaşını olduğundan daha büyük gösterebilen çocuk bunun bir adım ötesinde, girdiği sohbet odalarında, kendini daha farklı tanıtabilecektir. Yaşını, kimliğini, cinsiyetini hatta, yaşadığı ülkeyi bile farklılaştıra bilen çocuk, böylelikle kendisine yarattığı bu sanal kimlik ile yaşamayı öğretecek kendisinde aslında olmayan özelliklerin var olduğuna karşısındakini ve inandırmayı başarabilecektir. İleri aşamalarda, bunun kimlik ve kişilik bölünme­lerine yol açabilecek denli tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini kestirmek hiç de güç değildir.

Çocuk yaşamında bilgisayarın bu yeni konumlandırılışı, bazı çevreleri, pazarlama ve satış çevrelerini harekete geçirmiş görünmektedir. Bilgisayarın çocukların yaşamındaki bir başka önemi de yeni gelişmekte olan bilgisayarla sipariş kabul eden firmaların çocuklara getirdiği yeni bir açıdır. Zamanlarının büyük bir bölümünü yalnız ve bilgisayar başında geçiren ve yeme içme gibi bir takım günlük sorunlarını bile tek başına çözmek durumunda kalan çocuk, ge­nelde büyüklerin de desteği ile bu tür siparişler verebilmekte, bu da çocuğun tüketici kimliğinde değişikliklere yol açmaktadır. Daha önce almayı düşünme­diği seçenekler karşısında bireysel olarak sipariş verme durumunda kayıtsız kalamayan çocukların, yetişkinlere oranla çok daha mantıklı ve tutarlı harcama­lar yaptıkları da ileri sürülebilir. Bu tür bilgisayar marketlerinden alışveriş eden çocuklar, genellikle yaptıkları harcamalar açısından çevrelerinden yetişkinler tarafından nakit ya da kredi kartları ile desteklenmektedir. Ortaya çıkan bu yeni durum ise, çocukların çocuk kimliklerinden çok kısa bir sürede çıkıp, seçici, yönetici yetişkin kimliklerine geçmelerini sağlamaktadır.

Daha ileri bir adımda, çocukların bu tür seçimleri yalnızca kendi adlarına değil, büyükleri adlarına da yapmaları tehlikesi görünmektedir. Yani bir çocuk, önceleri yalnızca kendisi için seçeceği kitabı ve dergiyi düşünürken, daha sonra bunların yayma sevdikle­ri şekerlemeleri, çikolataları, oyuncakları, giyecekleri, tatilleri de ekleyebilmektedir. Hatta anne-babasının ne giyeceğine karar verme ya da o hafta içinde evde neler yenileceğini seçme özgürlüğüne de sahip olabilmektedirler. Gidilecek sinemalar, tiyatrolar ve geziler için yer ayırtmak gibi geleceği planlama özgür­lüğünü de ellerinde bulundurabileceklerdir. Şu anda bu konuda yapılan çalışma­lar, henüz yetersiz kalmakta, çocukların bilgisayar tanışıklığından ne derece etkilendikleri ya da ileride nasıl etkilenebilecekleri çok yönlü araştırılmaktadır. Bu tür olanaklara sahip olan çocukların sayısının henüz korkutucu boyutlara ulaşmaması nedeniyle bu durum biraz göz ardı edilmektedir. Ancak, gelecek ile ilgili kaygılarla ve bunların giderilmesi ile ilgili bir önlem alınamamaktadır.

Sözü edilen ortamlar ve yarattıkları tehlikelerin tümü henüz ülkemiz için geçerli değilse de, çocuklar için üretilen okul öncesi, okula destek ve ev desteği eğitim paket programlarının ve eğlence ürünlerinin sayısının günümüzde hızla arttığı bir gerçektir. Öte yandan açılan internet kafelerde yetişkinlerden çok çocuk ve gençlerin olduğu da bir gerçektir. Bu gibi ortamlara fazlaca giden çocukların daha hızlı yetişkinleştikleri de bir başka gerçektir. Bilgisayar, çocuk­lara hem etkin bir biçimde katılabilecekleri bir eğlence ve bilgi ortamı sunmak­tadır, hem de onun birey olarak bağımsız bazı kararlar almaya, uygulamalar yapmaya zorlamaktadır.

Üstelik bireyin başarısını ya da başarısızlığını incitme­den ölçen, dilediği kadar pratik yapma olanağı sunan, anlamadığı konulan iste­diği kadar tekrar edebilmesine olanak tanıyan bir yapısı da vardır. Bu tür eğitim ya da boş zaman değerlendirme etkinliklerinin katılım süresi arttıkça, bireyin yaratıcılığının ve algılama hızının da arttığı düşünülebilir. Bilgisayarın denet­lenmesi konusunda anne-babaların tek endişesi programların çocukların yaşları­na uygun olup olmamasıdır. Oysa, zaman zaman programların çocuklar tarafın­dan ne denli sık kullanıldığı da bir sorun olabilmektedir. Belli oyunların farklı renklerde odaklanması nedeniyle, küçük kullanıcılarda göz kusurlarına neden olabileceği, yaşamı ve olayları belli yönde algılama sorunları yaratabileceği de endişelenilmesi gereken konular arasındadır.

Çocuğun bilgisayarla olan tanışıklığının hem iyi yönleri hem de kötü yönleri bulunmaktadır. Bilgisayar bireysel çalışmaya olanak tanır, başka bir etkinlikle bir arada yürütülmesi çok zor bir iletişim ortamı sunar. Bilgisayarın önemi çocuk için genelde daha fazla eğlence öğesi üzerinde yoğunlaşır. Oyun ortamı olarak daha renkli, müzikli, ses efektli ve sanal bir ortam sunan bilgisa­yar oyunları, bütün dünyada satış rekorları kırmaktadır. Bilgisayar oyunlarının en önemli yanının etkileşimli olmaları ve bireyi bir hırs çemberine almalarıdır.

Oyunların hem bireysel alanda kendisini sınamaya hem de diğer oyun arkadaş­ları ile yarışmaya ve mücadeleye yönelik olması da bireyin bilgisayarda oyun oynamasına daha fazla etkide bulunmaktadır. Etkileşimli bilgisayar oyunlarının internette, daha önceden tanınan arkadaşlarla ya da tanınmayan yabancılarla oynanması, çocukların kendilerini sürekli bir rekabet ortamında yarışır durumda bulmalarına neden olmaktadır. Kimi kez, dünyayı ve yaşamı da bir oyuna ben­zeten sinema filmlerinin yanında bu tür bilgisayar oyunları da sanal dünyanın kapılarını ardına kadar çocuklara açmakta ve bir kez bu kapıdan içeri giren ço­cuğun bir daha dışarı çıkması çok zor olmaktadır. Büyüleyici bir ortamda nere­deyse gerçek yaşamı unutan çocuk açısından bilgisayarın zararları da tıpkı tele­vizyon ve videonun zararları gibi uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Örneğin, uzun süre bilgisayar karşısında hareketsiz kalan çocuklarda gelişim bozuklukla­rı, VCD ya da DVD'de bilgisayar ortamında film izlemesi durumunda ise kötü beslenme alışkanlıklarından ve göz bozulmalarından söz edilebilir.

İnternet bağlantılarının çocuk açısından gündeme gelmesi durumunda ise, genelde yetişkinlerin kontrolündeki çocuklar için uygun ve sağlıklı olduğu bili­nen sitelere giriş izini verecek biçimde düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Pek çok bilgi ve görüntünün çocuk açısından son derece zararlı olabileceği dü­şünülerek çocukların bilgisayar kullanımlarının da yetişkin kontrolünde gerçek­leştirilmesine özen gösterilmeye çalışılmaktadır. Bütün bu güvenlikli sitelere karşın, çocuğun örneğin bilgisayar ortamında izleyebileceği filmlerin tümüyle yetişkin denetiminde olup olamayacağı halen çözülememiş sorunlardan biridir. Çocuğun eğitim amaçlı bilgisayar kullanımı ile eğlence amaçlı bilgisayar kulla­nım oranını kendi başına dengeleyebilmesinin de pek olanaklı olmadığı düşünü­lebilir. Bu tür bir oranı yetişkinlerin de denetlemesi çok kolay değildir. Sonuç olarak her iletişim ortamında olduğu gibi bilgisayar ortamlarında da çocuklar açısından son derece önemli ve çözümsüz sorunlar bulunmaktadır.

Bilgisayar bağlantıları ile çocuklara ulaşılması daha kolay görünmektedir. Hem tüketici konumunda görülen hem de etkileşimli iletişim ortamlarına hazır bireyler olarak görülen çocuklar, bilgisayarda tümüyle savunmasız duruma düşebilmektedirler. Bireylere doğrudan pazarlama yöntemini benimseyen reklam­cıların ve üreticilerin gözbebeği olan çocuklar, kendilerine postayla gelen rek­lamları çok fazla önemseyebilmektedirler. Örneğin, kendilerine gönderilen sürpriz hediye çeklerinden ve indirim şanslarından son derece etkilenen çocuk­lar bunları kesinlikle kullanma eğilimi göstermektedirler. Ayrıca, bilgisayar ortamında kendileri ve aileleri ile ilgili özel bilgileri bunları tüketimi körükleyici biçimde kullanmayı ya da ailelerin tüketimlerini denetlemeyi amaçlayan baş­kalarına aktarmaları da söz konusu olabilmektedir.

Çocuklara ayrılan sosyal alanın azlığı, çocukların okul dışında arkadaşlık kurabilecekleri ve kendilerini geliştirebilecekleri ortamların çok kısıtlı oluşu, gitgide yüzeyselleşen sosyal ilişkiler çocukların kendilerini toplumda yalnız hissetmelerine neden olmaktadır. Özellikle batı toplumlarında yaşanan geç an-ne-baba olma durumu da düşünüldüğünde çocukların kendi aileleri ile bile son derece kısıtlı bir paylaşımda bulunabildikleri, kuşak çatışması ve değişen kavram ve değerler yüzünden birbirlerini pek fazla anlayamadıkları, bunun için emek harcamaya gönüllü olsalar bile yeterince zaman bulamadıkları da bir gerçektir.

Çocukların televizyona terk edilmesi gibi, bilgisayara da terk edilmesi söz konusudur. Evde bulunan bilgisayarı çocuğunun kullanımına da sunan ya da ona ayrı bir bilgisayar alan anne baba, onun eğitimi ve gelişimi için yeteri kadar fedakarlık yaptığını düşünerek rahatlamakta, sorumluluklarını yerine getirdiğini düşünmektedir.

Çocukların internet kullanıcılığının günümüzde 15 milyonu aşmış olduğu düşünülmektedir. Çocukların bilgisayar sahipliği pek çok açıdan kendilerini geliştirecek bir anahtar konumundadır. Günümüzde süper zeki çocukların tek­nolojik bilgi ve donanımları yetişkinlerden daha büyük bir rahatlık içinde kulla­nabildikleri ortamlar pek çok filme konu olmaktadır. Bilgisayar kullanımının çocuğun büyük zamanını ve enerjisini aldığı, onu sürekli bilinmeze yönlendir­diği ve kavrayışım arttırdığı doğrudur. Yine de çocuğun bilgisayar başında ge­çirdiği sürenin ve bu süre içindeki etkinliklerinin denetlenmesi gerekmektedir. Çocukların, tek başlarına ya da arkadaş grupları ile etkileşimli oyunlar oynamayı çok sevdikleri ve zamanlarının büyük bölümünü bu sanal dünyada geçirdikle-1 bilinen bir gerçektir.

Öyle ki, anne babaların harcamaları dışında, çocukların bu alanda kendi harçlıklarından yaptıkları harcamalar da inanılmaz boyutlara ırmaktadır. Bazı oyunların ne derece masum görünürlerse görünsünler çocuklar açısından zararlı etkiler taşıdığı da bir gerçektir. Özellikle gelişmiş batı ülkelerinde çocukların bilgisayar kullanımı hem bu zararlı oyunl