Çocuk ve Yazılı İletişim

Çocuğun yazılı iletişim biçimini algılayabilmesi, gelişim basamaklarının epeyce ilerlemesi ile söz konusu olacaktır. Genel anlamda, toplumsal iletişim sözlü iletişime dayandığından, çocuğun yazılı iletişim kuralları ve alışkanlıkları ile karşılaşması okullaşması ile birlikte gündeme gelmektedir. Görsel iletişim bağının gelişip yerleşmesinden sonra kurulmaya başlayan yazılı iletişim metin­lerini ile oluşan birliktelik, çocuğun ve ailesinin sosyal ve kültürel düzeyi ile

Bilişim, Hürriyet, 2 Eylül 1998 ritim düzeyi ile koşutluklar göstermektedir. Genelde, yazılı iletişim ile ilgili olan anne-babaların çocuklarının da bu tür bir iletişim ortamına özenmeleri söz konusu olmaktadır. Örneğin, filmlerde, evcilik oynayan çocukların anne- babalarının kendilerine mektup geldiği zaman takındıkları tavırları takınarak anki yeni bir mektup almış gibi bazı haberleri arkadaşlarına aktardıkları, ya da gazeteyi sanki okuyormuş gibi tuttukları görülebilir. Bu durumlarda ortaya ikan davranışlar, çocuğun yazılı iletişime hazır hale geldiğini ve çocuğun çev­rinde gördüğü davranışlara öykündüğünü gösterir.

Anne-babanın eğitim durumunun çocuğun yazılı iletişim bağlantıları üzerinde büyük bir etki yaptığı binmektedir. Genelde anne-babanın eğitimden ve yazılı iletişim olanaklarından uzak olduğu durumlarda çocuk da bu alana pek fazla ilgi göstermemektedir, yine de anne-babası çok iyi eğitimli olduğu halde, yazılı iletişimle pek fazla ilgilenmeyen pek çok çocuk da ailelerinin deyimi ile "sorun çocuk" olarak onların karşılarında durmaktadır.

. Belli bir dönem için yazılı iletişimin neredeyse yaşamsal bir önemi bu­lunmaktaydı. Özellikle Avrupa'da diğer iletişim biçimlerinin son derece sınırlı olduğu zamanlarda mektuplaşmak, özellikle de belli bir eğitim ve dil düzeyinde olan bireyler açısından son derece önemliydi. Yalnızca mektupta yazılanlar değil, mektupta kullanılan yazı ve sözcükler, kullanılan mektup kağıdı ve zarfı, mektubun postayla mı ulakla mı geldiği, yanıt beklenip beklenmediği gibi konu­lar da önemli iletişimsel işlevler yüklenmiş durumdaydı.

Çocuğun yazılı iletişime katılabilmesi için öncelikle okur-yazar olması söz konusudur. Oysa bugün çocuğun örneğin okula gitmeden, okuma yazmadan önce televizyon ve bilgisayarla tanışması ve pek çok karışık işlevi yerine getire­bilmesi söz konusu olmaktadır. Bu durumda, farklı okur-yazarlık kavramların­dan söz etmek olasıdır. Günümüzde okur-yazarlık yalnızca alfabe harfleri ya da seslet i inlerinden çok fazlasını kapsamaktadır. Örneğin bir bilgisayar okur­yazarlığından söz edilmesi gereklidir.

Hatta bilgisayar programlarının her biri­nin ayrı ayrı bir okur-yazarlık gerektirdiği bile ileri sürülebilir. Bütün bu tür okumaların ve yazmaların kitap, defter ve kalemle hiç bir ilgisi olmadığı gibi, onların yardımı ile de gelişmediği görülmektedir. Batılı ülkelerde, öğrencilere verilen ev ödevlerinin yazmaktan çok, araştırma ve gözleme dayanması, ülke­mizdeki ev ödevi kavramının ise kitaptakilerin deftere kopyalanması anlamına geldiği bir dönemde çocukların yazılı iletişim ile bağlarının nasıl doğru biçimde kurulacağı ve nasıl güçlendirileceği sorunu tartışılmalıdır. Çocuğun yazması ve okuması için öncelikle belli bir amacının olması ve bu amaca yalnızca bu bece­rilerini geliştirerek ulaşabilmesi gerekmektedir.

Örneğin, yine ülkemizde yal­nızca sınıf içi ortamla kısıtlı olan eğitim ve öğretime yurt dışında müzeler, ser­giler, tiyatrolar ve sinemalar da katılmakta, buralarda çocuklarla ya da sınıfla birlikte ders yapma olanakları kurumlar tarafından da teşvik edilmektedir. Her bir ziyaretçi grubu için bulunan gözlem formları çocuklar için ilginç bilgiler ve yarışmalarla dolu olduğundan, çocukları hem gözlem yapmaya, hem ellerindekibilgileri okumaya hem de birbirleri ile yarışmak için yazarak doldurmaya yönlendirmektedir. Çocukların yazılı iletişim ile tanıştırılmasında da günümüze dek pek çok öğretim yöntemi denenmiş ve uygulanmıştır. Çocuk, sözlü dili edindiği gibi yazılı dilde de belli bir yeterlik düzeyine ulaşana dek belli bazı sorunlarla karşılaşılması olağandır. Bunların yenilmesi için de çocuğun yazılı iletişimi anlamlı bir bütünlük içinde görebileceği bir toplum yapısı içinde bulunması gerekmektedir.

Toplumun okuma alışkanlıkları da yaşadıkları bölgeye ve şehre göre deği­şiklikler de gösterebilmektedir. Bu durumda büyük şehirlerde yaşayan bireyleri gerek gazete dergi gibi süreli yayınlara gösterdikleri ilgi gerekse kitap okuma alışkanlıkları çevrelerinde gördükleri yayınlar pekişmektedir. Yine de yayın yüz­desi ve tirajı açısından ülke genelinde çok fazla bir etkinlik göstermemesine kar­şın, belli bölgelerin okuma alışkanlıklarında farklılıklar göze çarpabilmektedir Aynı bölge ve şehirde yaşamasına karşın, değişik sosyal, kültürel ve eğitim düze­yindeki bireylerin okuma alışkanlıkları da farklılıklar gösterebilmektedir.

İstanbul'da yapılan bir araştırmaya göre, gazete en çok para ile ilgili iş­lerde çalışan bankacı ve ekonomistler tarafından düzenli olarak okunmaktadır. Düzenli okuma alışkanlığı bir yana, okunanların türlere ayrıştırılmasında da bireylerin farklı seçimleri söz konusu olmaktadır. Araştırmada, kamu çalışanla­rının polisiye, sağlıkçıların aşk, bankacıların siyasi, eğitimci ve özel sektör çalı­şanlarının da ağırlıklı olarak macera türü kitaplar tercih ettiği ortaya çıktı. İstan­bul Ticaret Odası (İTO) adına Doç. Dr. Servet Bayram yönetiminde değişik coğrafya ve kültürden insanları bir araya getiren İstanbul'da 504 kişi üzerinde yapılan anket, toplumda genel bir okuma alışkanlığı olmadığını bir kez gösterdi. Ankete katılanların büyük bir bölümü 18 ile 27 yaş grubu arasında yer alırken, meslek grupları arasında da ilk sırada eğitim, ardından da özel sektör çalışanı ve esnaf-sanatkar geldi.

Büyük bölümünü bekarların oluşturduğu anket katılımcıla­rının % 46.4'ü lise, % 33.5'i üniversiteyi bitirirken, ilkokulu bitirenlerin sayısı % 7.5 ile 38 kişi olarak belirlendi. Anketten derlenen bilgilere göre, katılımcıla­rın % 60.7 oranındaki büyük bölümü okuma alışkanlıklarının olmadığını belir­tirken, yalnızca % 39.3'ü buna olumlu yanıt verdi. En iyi okuma alışkanlığı olanlar üniversite mezunları olurken, en az okuyanlar ise ilkokul değil, ortaokul mezunu olarak belirlendi. Katılımcıların % 49 oranındaki bölümü okuma alış­kanlığını kendi kendine kazandığını söylerken, bu alışkanlığı kazanmada okulun çok az bir rol üstlendiği ortaya çıktı. Ankete göre bu durum; eğitim kurumları­nın öğretimsel işlevlerini veya asli eğitim faaliyetlerini yürütme ve sevdirmede­ki eksikliğini gösteriyor. Verilere göre, okuma alışkanlığı olan 198 kişinin % 55.6'sı ailede en çok babalarının okuduğunu, % 25.8'i kardeşlerinin, %18.7 gibi küçük bir oran da annelerinin okuduğunu belirtti. Yaş gruplarına göre okuma alışkanlığı en çok 53-57 yaşları arasında bulunuyor.

Düzenli olarak gazete okuyan 198 kişiye karşın, 306 kişi ile büyük ço­ğunluğun buna olumsuz yanıt verdiği ankette, gazete okuma sıklığı bakımından ilk sırayı % 47.7 ile "3 günden az" alırken, bunu "3 günden fazla" ve "10 günde bir" takip ediyor. Gençlere nazaran orta yaş grubundaki kişilerin daha çok gaze­te okuduğu belirlenen çalışmada, bankacı ile ekonomistler, mali krizler yaşanan Türkiye'de gazeteyi düzenli okumaya en çok gereksinim duyan kesim olarak kendini göstermekte. Gazeteyi en az okuyan meslek grubu ise ev hanımları. Bunu hukuk ve güvenlik grupları takip ediyor. Katılımcıların yarısı günlük ga­zeteyi 1-2 saatte okurken, % 28.3'ü 1, % 9.1'i de günlük gazeteye yarım saatten az zaman ayırıyor. Araştırmaya göre, gazetenin en çok okunan bölümleri haber, politika ve ekonomi olurken, en az da köşe yazılan okunakta. Anket, bireyler arası bilgilerin paylaşımının da sınırlı olduğunu ve katılımcılardan büyük bir bölümünün bilgileri yalnızca yakın kişilerle tartıştığını da ortaya koymaktadır.

Gazete okuma alışkanlığı bulguları ile paralellik gösteren kitap okuma alışkanlığı da, % 31.5 ile sınırlı kalırken, katılımcıların % 68.5 ile büyük çoğun­luğu bu soruya olumsuz yanıt verdiği görülmektedir. Ankete katılan 504 kişiden 300'ünün evinde kitaplık bulunmasına karşın, kitaplıklarda yeterli sayıda kitap yer almıyor. Büyük çoğunluğun 30'a yakın kitabı bulunuyor. Dergi, gazete, kitap gibi kültürel okuma faaliyetlerine para ayırmayan 306 kişiye karşın, 198 kişiden 48'i aylık 5 milyon liraya kadar, 87'si aylık 5–10 milyon lira, yine 48'i 10–15 milyon lira ve 15?i de bu faaliyetlere 15 milyon liradan fazla para ayıra­bildiğini ifade etmektedir.

Kaynak : Nilüfer Pembecioğlu İletişim Ve Çocuk