Ekonomik Kriz


Her türlü stres psikiyatrik sorunların artışına neden olabilmektedir. Özellikle tüm toplumu etkileyen stres etmenleri, ciddi halk sağlığı sorunlarına neden olabilmektedir. Bu dönemlerde psikiyatriye başvuranların sayısı belirgin olarak artmaktadır.

Son dönemde yaşanan ekonomik krizin de toplumun psikolojik durumunu ciddi derecede bozduğunu gözlemekteyiz. Bizim hekim olarak görebildiğimiz, büyük ihtimalle, buz dağının su üstündeki kısımdır. Psikolojik sıkıntılar sonucu yaşadıklarıyla psikiyatr a hiç gelmeden hapse düşen ya da hayatım kaybedenler medyaya yansımaktadır. Psikiyatra başvurmanın her zamanki engellerinin dışında, ekonomik kriz döneminde bir de mali engeller ön plana çıkmaktadır. Benz er bir durum ‘99 Marmara Depremi’nden sonra da yaşanmıştı.

Pek çok insan ruhsal sıkıntı yaşadığı ve bunun farkında olduğu halde depremin neden olduğu ekonomik zorluklar nedeniyle hekime başvuramamaktaydı. 0 zamanlar sağlık güvencesinin bugünkü kadar yaygın olmamasının da bunda büyük payı vardı. Lancet dergisinin 2009 Temmuz sayısında yayınlanan bir araştırma, ekonomik krizle psikiyatrik hastalıklar arasındaki çok bilin en ilişkiyi, bilimsel yöntemle bir kez daha ortaya koydu.

Bu çalışmada, Avrupa Birliği üyesi 26 ülkede son 30 yıldaki ekonomik değişikliklerle ölüm oranlarının ilişkisi incel endi. Sonuçlar, işsizlikteki %3’lük artışın 30-44 yaş arasındaki erkeklerde kalp krizi sıklığını %2.7, cinayetleri %2.4 ve 64 yaşın altındaki insanlarda intihar sıklığını %4.5 arttırdığım ortaya koydu. Ayrıca alkol kötüye kullanımı ile ilişkili ölümler %28 artmıştı. Araştırmaların çarpıcı bir sonucu da, iş gücü için kişi başına yapılan 10 dolarlık fazladan bir katkının işsizliğin intihar oram üzer indeki etkisini %0.038 azaltmasıydı, Ekonomik kriz ortamları işsiz kalan, borca giren, ödeme güçlüğü çeken insanların “çaresiz” hissetmesine neden olmaktadır.

Bu çaresizlik, ümitsizlikle birleştiğinde depresyon ve intihar eğilimine yol açabilir. Bu nedenle medya ekonomik krizle ilgili haberler in sansasyonel biçimde ve şoke edici bir tarzda yapılmasından kaçınmalı. Bu, gerçeklerin saklanması ya da çarpıtılması anlamına gelmez. Ancak tiraj uğruna insanların psikolojisini bozmak, şoke edip ümidini kırmak doğru değildir. “Kısıtlı kaynaklarla sonsuz ihtiyaçları karşılama yolu” olan ekonomi mutlaka dengeyi bulur ve hiçbir kriz kalıcı olmaz. Toplum yapımızdaki “dayanışma” kültürü bu tür krizleri aşmamızı kolaylaştıracaktır.

Geniş aile içi yardım ve paylaşım devreye girerek krizin etkilerini toplum çapında azaltıcı bir rol oynayabilir, Batı toplumlarında bireysellik ve rekabet daha ön planda olduğu için yalnızlaşan insanlar, ekonomik krizlerden de psikolojik olarak daha fazla etkilenmektedir.

Psikiyatri ve klinik psikolojinin bireylere yardımı da bu dönemlerde önem kazanmaktadır. Yaşanan stres, insanların sinir sisteminin biyolojik düzenini bozmakta; bu da uyku ve iştahta değişiklik, konsantrasyon bozukluğu, tahammülsüzlük, isteksizlik, sinirlilik, yaygın ağrılar gibi bedensel belirtilere yol açabilmektedir. Bu belirtiler insanların yaşam kalitelerini ve performanslarını bozmakta, dolayısıyla da yaşadıkları stresle baş etmelerini güçleştirmektedir.

Söz gelimi işleri kötü gittiği için yukarıda saydığımız belirtileri yaşayan bir esnaf, sabah kalkıp dükkanını açmakta, müşterilere güler yüz göstermekte, kendini işe verip yeni açılım ve çözümler üretmekte zorlanacaktır. Bu da yaşadığı ekonomik zorluğu daha da arttırır. Yaşanan stres devam etmesine rağmen tedaviyle bu belirtil er azaltılarak kişinin stresle başa çıkma gücü arttırılabilir. Ekonomik krizin getirdiği zorluklan aşmak için toplum olarak el ele vermeliyiz. Dayanışma içinde, sosyal ve psikolojik destek sağlayarak birbirimize yardımcı olmalı; stresin bunalıma yol açtığı durumlarda da profesyonel yardım almaktan kaçınmamalıyız.