İnişle düşüş arasında bir ağıt

İniş, düşüşe de dönüşebilir. İnişin bu hali, sürecin başında değil, sonuna doğru anlaşılır. Tam da bu nedenledir ki inişe dönüşen düşüşler, çok daha keskin ve onarılamaz sonuçlara yol açar. Çünkü, insan ne kadar bilmese de başına gelecek olanı önceden sezebilir. İniş içerisindeki kişi, neyle karşılaşacağını önsezisiyle kestirerek kendisini öyle ya da böyle hazırlar. Burada, çıkmazda olan kendisini iniş içerisinde sanan ama zaman ve hareket ilerledikçe, yaşadığı şeyin gerçekte düşüşten başka bir şey olmadığını anlayan kişidir.

İnişle düşüş arasında, tanımlanmamış bir ilişki vardır. Her iniş, bir düşüşe yol açmaz ama bazı zamanlar onunla aynı eğilimi gösterebilir; sessizdir ve hızlıdır. Kimi zamanlarsa düşüşten ayrılarak, kendi oluşunu ilk andan itibaren belli eder. Yavaştır ve görülebilir. Ama her durumda iniş denetlenebilir ve seyri değiştirilebilme olasılığı taşırken, düşüş asla denetlenemez. Her düşüşün bir inişi içerdiği doğrudur ama yalnızca görünüm bakımından böyledir bu. Gerçekte, karakteristik bakımdan düşüş, inişten bütünüyle farklıdır. Yaşamın kesinti noktalarından birisidir düşüş. İnişse, yaşam çizgisinin belli bir yön değiştirmesidir yalnızca.

Ama iniş, düşüşe de dönüşebilir. İnişin bu hali, sürecin başında değil, sonuna doğru anlaşılır. Tam da bu nedenledir ki inişe dönüşen düşüşler, çok daha keskin ve onarılamaz sonuçlara yol açar. Çünkü, insan ne kadar bilmese de başına gelecek olanı önceden sezebilir. İniş içerisindeki kişi, neyle karşılaşacağını önsezisiyle kestirerek kendisini öyle ya da böyle hazırlar. Burada, çıkmazda olan kendisini iniş içerisinde sanan ama zaman ve hareket ilerledikçe, yaşadığı şeyin gerçekte düşüşten başka bir şey olmadığını anlayan kişidir.

Onun durumunda artık hiçbir şey yapılamaz. Çünkü, hem iniş hem düşüş anında belli bir değişme, sapma, durma ya da yükselme olasılığı vardır ama iniş karakterine bürünmüş düşüş için bu durum olanaksızdır. Gerçeğin ters yansılanmış biçimi olan ayna etkisi burada kendini gösterir. Kendisini iniş içerisinde sanan ama düşmekte olan kişi, tıpkı, kendi görüntüsünü gösterdiğini sandığı aynanın, gerçekte bir algı yanılsamasıyla görmek istediğini yansıttığını fark etmeyen kişi konumundadır. Bilinci, kendisini bir kez daha aldatmış ve yazgısıyla baş başa kez daha aldatmış ve yazgısıyla baş başa bırakmıştır.

Her iki durumda da insan, karşılaştığı ve yaşadığı şeyi değil, karşılaşmak ve yaşamak istediği şeyi görür yalnızca.

Bu, insan bilincinin gerçeği bütünüyle çarpıtan öznelliğinden başka bir şey değildir. Ama ne var ki, insan olmak tam da o öznellik içerisinde olmaktır. Yoksa, insanın aynayla arasında yalnızca cisim mesafesi olurdu. Dolayısıyla, hiçbir bilinç, inişe dönüşen düşüşü kavrayamaz. Yalnızca, kendisini böyle bir olasılığa karşı teorik olarak hazırlayabilir. Ama bu da ağıdın tonunu bir nebze azaltmaktan başka bir şeye yol açmaz.

Ama ağıtlar da yaşamın çok yönlü, engebeli, kesintili yüzünü en iyi sergileyen ezgiler değil midir?

Hüseyin EKMEKÇİ