Aşk Acısı ve Yas

Birine aşık olduğunuzda aslında bu aşkın kaybıyla beraber çekebileceğiniz büyük biracının da riskini göze almış oluyorsunuz. Aşk, bir mıknatıs gibi sizi kendine çekerken alacağınız hazların yanı sıra kaybının ıstırabı da bir yanda sinsice beklemeye başlar.

İki inşam birbirleriyle buluşturan ve ayıran sürecin dörtlü bir döngüden oluştuğunu düşünelim:

Aşk-Sevgi-Ayrılık-Yas döngüsü.

Birine aşık olduğunuzda aslında bu aşkın kaybıyla beraber çekebileceğiniz büyük bir acının da riskini göze almış oluyorsunuz. Aşk, bir mıknatıs gibi sizi kendine çekerken alacağınız hazların yanı sıra kaybının ıstırabı da bir yanda sinsice beklemeye başlar. Birini ne kadar çok seversek onu kaybettiğimizde acı da o kadar çok olacaktır. O kişiye (nesneye) yaptığımız duygusal yatırımın kaybı bizi derinden sarsar. İşte bu nedenle insanlar bu acıdankaçmak, bir an önce kaybedilen aşk nesnesinin imgelemini yok etmek için yas evresini atlamaya çalışırlar. Dörtlü döngü tamamlanmadan yeni bir aşka düşüverirler ya da en azından öyleymiş gibi yaparak geçici bir süre rahatlamaya çalışırlar:

Aşk-sevgi-ayrılık ve tekrar aşk...

Boşluk o kadar çabuk doldurulamaz. Aslında, ayrıntılı bir şekilde, büyük bir zaman ve yatırım enerjisi harcanarak doldurulur.

Sigmund Freud

Freud'un da tanımladığı üzere bu acıyı bitirmek öyle kolay ve hızlıca olmayacaktır. Ancak bugün bizler hızlı bir yaşama alıştırıldık. Hızlıca yeriz, hızlıca çalışırız, hızlıca giyiniriz, hızlıca dinler, anlatırız. Üzülmeye, ağlamaya, hastalanmaya, sızlanmaya, zayıf olmaya zamanımız yoktur hatta hakkımız bile. Aynı konuya olan üzüntümüzü üst üste dile getirsek sorunlu, depresif damgası yeriz. Hemen bir uzmana yönlendiriliriz en yakınlarımız tarafından. Halbuki acı çekmek de, üzülmek de yine biz insanlara dair. Birine aşık olduğunuz sürece hissettiğiniz taşkın duygular, yoğun yaşam enerjisi ve patlayan bir mutluluk hali ne kadar gerçek ve güzelse, bunları yaşamaya neden olan nesnenin kaybı da o denli yıkıcı ve ıstırap verici olacaktır. Gel gör ki ona tahammülümüz yok. Her zaman, her an sonsuza dek hep mutlu, neşeli ve hayat dolu olalım. Olalım da bu şu an ve burada ne kadar mümkün? Belki sadece kabul etmeye ihtiyacımız var, aydınlıkla karanlık, doğumla ölüm, mutlulukla hüzün... Her kavram zıddıyla vardır ve biri diğerini kendinde barındırır zaten. Tek yapmamız gereken aşkın kaybının acısını yaşamaya kendimizi bırakmak ve iyileşmek için beklemek, tıpkı bir yaranın kapanma süreci gibi.

Her kayıp bir yas doğurur ve yas mutlaka tutulmalıdır çünkü ondan kaçmak gölgenizden kaçmaya benzer; ne zaman dönüp bakacak olsanız onu arkanızda görürsünüz. Aşık olmak acı çekme riskini alabilecek cesur insanların sürecidir. Bu insanlar bilirler ki yemek yemek için, giyinmek için, araba sahibi olmak için, anne baba olmak için bedel ödemek gerekir. Tüm hazlarımız için bir bedel öderiz; maddi, duygusal, fiziksel, zamansal, eylemsel, düşünsel bedeller... İşte aşkın bedeli de acı ve yas olabilir ve bu bedelden kaçmak çok daha kötü bedeller doğurabilir.

Sevilen ve kaybedilen nesne ben için binlerce bağla desteklenen çok büyük bir önem taşımıyorsa, bunun kaybedilmesi de bir yasa neden olmaz.

Sigmund Freud

Seçtiğimiz ve bağlandığımız nesne(kişi) bizim için çok önemli olmazsa ve ona yatırım yapmazsak ondan kopmak, ayrılmak da zor olmayacaktır ve yas tutmak da gerekmeyecektir. Ancak güçlü bir aşk ve sevgi bağının ardından ayrılık her ne sebeple gelirse gelsin bizlerin hayatında duygusal, fiziksel, işlevsel kayıplara neden olur. Yas sürecinin ne kadar olacağı belirsizdir. Bu içsel bir tamamlanma, halleşme süreci olacaktır. Her aşkta farklı bir süreç doğabilir, bazen birkaç gün, bazen birkaç ay ya da yıl. Bazen de bir ömür boyu tamamlanamayan yaslar olacaktır. Ne kadar sürerse sürsün yas bitmeden yeni bir aşka yelken açanlar fırtınalı denizlerde acı çekmeden boğulmayı da göze almalıdırlar.

Kendimizin, libido adı verilen belli bir sevme kapasitesine sahip olduğumuzu tasarlarız, bu kapasite ben'e karşı içimizde tuttuğumuz nesnelere yönelir. Nesneler bizim için yıkılmış ya da kaybolmuştur ve sevme kapasitemiz (libido) yeniden özgür olur. Ama libidonun nesnelerinden kopması neden bu kadar acılı bir süreç olmak zorundadır?

Bunu anlamıyoruz. Sadece libidonun nesnelerine yapıştığını ve kaybedilenleri terk etmek istemediğini görüyoruz. İşte yas budur.

Sigmund Freud

Özlem Kolan / Uzman Psikolog