Ailedeki çocuğun cinsiyeti, çocuğa aile ve toplum tarafından verilecek olan kimlik açısından son derece önemlidir. Hangi toplumda olursa olsun, cinsiyet, çocuk kimliğinin belirlenmesinde önemli bir etken durumundadır. Hemen tüm toplumlarda belli cinste bir çocuk, belli şeylerin sembolü durumundadır. Eski inanışlara göre yeni doğan...>
Ailedeki çocuğun cinsiyeti, çocuğa aile ve toplum tarafından verilecek olan kimlik açısından son derece önemlidir. Hangi toplumda olursa olsun, cinsiyet, çocuk kimliğinin belirlenmesinde önemli bir etken durumundadır. Hemen tüm toplumlarda belli cinste bir çocuk, belli şeylerin sembolü durumundadır. Eski inanışlara göre yeni doğan kız çocuk kötü haberlerin, erkek çocuk ise bolluk ve bereketin sembolü idi. Genellikle çalışmaya hazır güç olarak görülen aile bireyleri içinde, gücü yerinde olan ve ağır işlerde çalışmaya elverişli olması bakımından tercih edilen cinsiyet erkek çocuk olagelmiştir. Bunun yanı sıra, kız çocukların evlenip kocaları ve onların ailesi ile yaşamaya başlamaları ve daha sonra da çocuk doğurarak iyice aileden kopmaları anlamına gelmektedir.
Toplumdaki erkek çocuk isteği, türlü biçimlerde kendini gösterir. Çocuk konusu, yeni doğmuş çocuğun kulağına ezan okumak gibi pek çok örf ve âdetimizde gündeme gelmektedir. Özellikle toplumdaki erkek çocuk isteği, beraberinde örneğin yeni evlilerin yatağına erkek çocuk yuvarlanması gibi pek çok örf ve âdeti de beraberinde getirmiştir.Pek çok farklı toplumda farklı geleneklerle karşılanan bu istek, ülkemizde de özellikle tıbbi olanaklardan yoksun bölgelerde, bir tür söylence niteliği kazanan değişik uygulamalarla sürdürülmektedir. ; Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Bölümü öğretim üyesi Doç Dr. Sedat Kadanalı'nın doğumla ilgili gelenekleri derleyerek yaptığı araştırmasında, Anadolu'da ve birçok toplumda, doğum sürecinde inanılmaz,] uygulamaların gerçekleştirildiğini belirlemiştir. Örneğin Slav ülkelerinde kadınların kocalarının sağ testislerine çimdik atmaları, Almanların yatağı balta ile girmeleri ve İtalyanların eşlerini sağ kulağını ısırmaları, erkek çocuk istemini belirten eylemler arasında yer almaktadır. Amerikalıların pantolon larını yatağın sağ yayına asmaları ve Türklerin de gerdek yatağına erkek çocuk atmaları eklendiğinde hemen her toplumda bu istemin dile getirildiği bir davranış türüne rastlamak olasıdır. Ülkemizdeki toplum yapısı, erkek egemen olduğundan, çocukların da erkek olması, aile ve toplum yapısı açısından son derece önem taşımaktadır. Toplumdaki erkek çocuk isteğinin genelde erkeklerden kaynaklandığı söylenebilir.
"Erkek adamın, erkek çocuğu olur" tanımlaması, çoğu insanın yaşamını karartacak denli önem taşımaktadır. Çocuğu olmayan ailelerde bir çocuk arzusu genellikle cinsiyetsiz bir çocuğa yönelik iken, kız ya da erkek çocuk farkının genelde toplum tarafından şekillendirildiği de söylenebilir. Kimi Yörelerde, erkek çocuğu olmadığı için eşinden ayrılan ya da yeni bir eş tercihinde Bulunan erkek sayısı son derece fazladır. Zaman zaman kadınların da aile içindeki ve toplumdaki yerlerini sağlamlaştırma ve saygınlaştırma amacı ile erkek çocuk sahibi olmayı istedikleri görülmektedir. Erkek çocuğu olana dek çocuk doğurmaya devam eden ve bu yüzden türlü sağlık sorunları ile karşılaşan kadınların sayısı da azımsanamayacak kadar çoktur. Genelde kız ya da erkek çocuk tercihinin eğitimle, ailenin toplumdaki konumu ile ilintili olduğu da bir gerçektir. Anadolu'da ve kırsal yaşamda erkek çocuk ne denli önemli ise, şehirli ve eğitimli nüfusun da geleceğin yetiştiricisi ve annesi, öğretmeni olarak gördüğü kız çocuğa verdiği önem o denli fazladır. Çocuk sahibi olmak ile çocuğun eksiksiz yetiştirilmesi arasında farkların olduğu da hemen dikkati çekmektedir. Önceleri erkek olmadığı için yadırganan kız çocuk ile baba arasında yaş ilerledikçe kurulan yakınlık ve diyalog, her kesimden anne babanın evladını en iyi Kimde yetiştirmeye emek ve zaman ayırması ile mutlu sona ulaşmaktadır.
Yas gruplarına göre Türkiye'nin nüfus dağılımı göz önünde bulundurulduğunda Sanılanın aksine, her yaştaki nüfus oranlarında erkek çocuk sayısının kız çocuk sayısından fazla olduğu görülmektedir.
GRUPLARINA GÖRE TÜRKİYE'NİN NÜFUS DAĞILIMI | |||
| 1980 | 1985 | 1990 |
TOPLAM NÜFUS
| 44736517 | 50664458 | 56473035 |
ARTIŞ HIZI |
| % 13.25 | % 11.46 |
TOPLAM ERKEK | 22695001 | 25671975 | 28607047 |
TOPLAM KADIN | 22041516 | 24992483 | 27865988 |
0–11 YAŞ ARASI ERKEK | 7293431 | 7868344 | 8058322 |
0–11 YAŞ ARASI KADIN | 6903903 | 7456749 | 7631282 |
0–11 YAŞ ARASI TOPLAM | 14197334 | 15325093 | 15689604 |
0–11 YAŞ ORANI | % 31.73 | % 30. 248 | % 27.78 |
12–14 YAŞ ARASI ERKEK | 1689802 | 1912062 | 2096242 |
12–14 YAŞ ARASI KADIN | 1546816 | 1772912 | 1959506 |
12–14 ARASI TOPLAM | 3236618 | 3684974 | 4055748 |
12- 14 YAŞ ORANI | % 7.23 | % 7.27 | % 7.18 |
15–19 YAŞ ERKEK | 2562798 | 27445 76 | 3165061 |
15 -19 YAŞ ARASI KADIN | 2404383 | 2662881 | 3051408 |
15–19 YAŞ ARASI TOPLAM | 4967181 | 5407457 | 6216469 |
15–19 YAŞ ORANI | % 11.10 | % 10.67 | % 11.00 |
Devlet İstatistik Enstitüsü Müdürlüğü, İstatistik ve Yayın Bölümü 1998 Verileri |
Ülkemizdeki son veriler göz önünde bulundurulduğunda, kız çocukların doğuşta beklenen ömür oranının erkek çocuklardan daha fazla olduğu görülmektedir.
DOĞUŞTA BEKLENEN ÖMÜR, 1990-1998 | |||||||||
| 1990 | 1991 | 1992 | 1993 | 1994 | 1995 | 1996 | 1997 | 1998 |
E(0)KIZ | 69.0 | 69.3 | 69.5 | 69.8 | 70.0 | 70.3 | 70.5 | 70.9 | 71.2 |
E(0) ERKEK | 64.4 | 64.6 | 64.9 | 65.1 | 65.4 | 65.7 | 65.9 | 66.3 | 66.5 |
E(0) TOPLAM | 66.7 | 66.9 | 67.2 | 674 | 67.7 | 67.9 | 68.2 | 68.6 | 68.8 |
Doğumda, çocuğun kız ya da erkek çocuk olması önemlidir. Toplumsallaşma süreci içinde çocukların bir takım ilgi odaklan belirlenir ya da yok edilir. Örneğin, kızlar, "politikanın kızlara göre Olmadığı”nı öğrenip, "Ben politika ile ilgilenmiyorum" demeye başlarlar. 9–11 yaşında çocukları olan 144 aile üzerinde yapılan araştırmada, çocukların cinsiyet farklılıklarının göz önünde bulundurularak toplumsallaşmasının aile içinde, çocukluk yıllarında başladığı, buna özellikle anne-babanın yol açtığı kanıtlanmıştır. Anne babalar, çocuklar için ev işi seçiminde cinsiyet ayırımı yapmaktadırlar. Evde birden fazla çocuk olduğunda özellikle de farklı iki cinsten çocuk bulunduğunda bu ayırım daha bir netlik ve yoğunluk kazanmaktadır. Anne-babanın anne-çocuk, ya da baba-çocuk ilişkisindeki ikili etkinlikler için de belli bir cinsteki çocuk için tercihte bulunduğu da ortaya çıkarılmıştır. Bu ikili etkinliklerde tek çocuk olma durumunda bile, kızlar anneleri, erkekler ise babaları ile yakınlaşmaktadırlar. Bu genellikle yetişkinlerin tercihidir. Bu durum farklı cinsteki kardeşler söz konusu olduğunda daha da belirginleşmektedir
Bebeklikten sonra, anne babaların çocukları ile ilgili beklentileri daha ileri yaşlarda şekillenmeye başlar. Genellikle kız çocukların anneye ev işlerinde yardım etmesi, erkek çocukların da eğer mümkünse baba ile birlikte çalışması ya da ayrı bir iş sahibi olması tercih edilmektedir. Günümüzde her iki cins çocukta da okuma ve kendini geliştirme olanaklarının her kesimden aile tarafından desteklenmesi oldukça sevindiricidir.
İnsan yaşamında sosyal baskılarla cinsiyet açısından uygun görülen davranışın belirlendiği zaman olarak orta çocukluk diye nitelendirilen 9–11 yaşları gösterilmektedir. Tam olarak çocukluktan çıkmadan, psikolojik ve sosyal güçler, çocukların cinsiyetlerinin farkına varmalarına ve bu role uygun davranmalarına neden olur.Yine de kız ve erkek çocukların toplumsallaşma sürecine girmelerinde bu farklılığın saptanması ve etkileri konusundaki çalışmalar ve deneysel bulgular oldukça azdır. Bu konudaki çalışmalar sırasında incelenen ailelerde, ev ile ilgili işler, temel olarak alınmıştır. Bu şekilde, annenin ve babanın çocuğu ya da çocukları hangi tür ev işlerine uygun gördükleri, çocuğun cinsiyeti açısından bir ayırım yapıp yapmadıklarının göstergesi olarak ele alınmıştır. Küçük yaşta belli tip işlere yönlendirilen çocuklar böylece cinsiyetleri ile ilgili rolleri öğrenmiş ve pekiştirmiş olmaktadırlar. 6–16 yaş arası çocukların yaşlan arttıkça, ev içinde aldıkları işlerin nitelikleri de iyice belirlenmiş olmakta ve cinsiyet ayırımı da kesinleşmektedir.
Çocukların yetişkinlerin yönlendirmesi olmaksızın, kendileri tarafından seçtikleri ev işlerinde de cinsiyetin belirleyici rolü oldukça fazla. Bunun yanı sıra, yetişkinlerin de kendileri ile ilgili etkinliklerde genellikle kendi cinslerinden çocukları yanlarında istedikleri bulgularla doğrulanmış bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedenini Huston, aynı cins anne-kız ya da baba-oğul ikilisinin benzer ilgileri paylaşmaları olarak göstermektedir. Sonuçta, anne-babaların her ikisinin de kız çocukları için erkek çocuklardan daha koruyucu davrandıklarım ve toplumsal-açıdan onlara pek çok açıdan erkek çocuklardan daha az hoşgörülü davrandıklarının da saptandığını belirtiyor.
Çocuklar, toplumsallaşma sürecindeki pek çok şeyi ilk olarak aile ortamında görüp duyduklarına ve yaşadıklarına göre, çocukların cinsiyet ayırımlarını ilk olarak aile içinde öğrenmeleri, kimi uzmanlara göre olağan bir olay ve ailenin Yogası gereği. Yani bu uzmanlara göre, bu anne-babanın yaptığı bir ayırım değil, çocukların toplum içinde oynayacakları gelecekteki rollerine hazırlık olarak bir eğitim öğretim aşaması. Bunun yanı sıra, aile bağlamının çocukluktan başlayarak belirginleşen kız ya da erkek rolünü yönlendirici bir unsur olarak karşımıza çıktığını öne süren bir görüş de bulunmakta. Cinsiyet ayırımının bazı ailelerde bulunduğu, bazılarında ise bulunmadığı da öne sürülebilmekte. Bu savların kanıtlanması için yapılan araştırmalarda, öncelikle geleneksel olarak anne-babanın ev işlerinin bölüşülmesinde cinsiyet ayırımı yapıp yapmadığı araştırılmıştır. Ayrıca anne-babanın kendileri için ayıracakları bir zamana ve etkinliğe yönelik olara! belli bir cinste çocuk seçip seçmediği saptanmaya çalışılmıştır. Çocukların birder fazla olduğu ya da ayrılmaları gerektiği durumlarda, çocukların cinsiyetlerinin birbirlerinden farklı olduğu durumlarda da incelemeler yapılmıştır.
Sonuçta, yetişkinlerin ev işi bölüşümü söz konusu olduğunda cinsiye ayırımı yaptıkları kesinlikle saptanmıştır.Örneğin, eşlerin, yatak düzeltme temizlik, yemek hazırlama, bulaşık yıkama, çamaşır yıkama gibi birçok iş kadın işi olarak gördüğü ve bunları kadınların yaptığı ya da yapmalarına özer gösterildiği saptanmıştır. Bunun dışında, çöp atma, ev dışında işlerle uğraşma ev tamiratları gibi eşlerin de kesinlikle erkek işi olduğu ya da bunların erkekleri tarafından yapılmasına özen gösterildiği ortaya çıkarılmıştır.
Cinsiyet ayrımı yapılmaksızın gerçekleştirilen bazı işler de vardır. Örneğin, evcil hayvanların beslenmesi, çiçeklerin sulanması gibi. Evdeki işlerin % 75'inin ya da daha fazlasının anne tarafından gerçekleştirildiği ailelere "geleneksel" aile denmektedir. Annenin evde yaptığı iş % 75'in altına düştüğünde ve evin diğer bireyleri tarafından paylaşıldığında, bunun "egalitarian" bir aile olduğu tanımlaması getirilmiştir.
Kendi yaşantılarında cinsiyet ayırımı yapan eşlerin, çocukları da cinslerine göre belli işlere yönlendirecekleri açıktır. Birebir Anne-baba ve çocuk ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda, televizyon izleme, video oyunu oynama gibi ev içi boş zaman değerlendirme sayılabilecek etkinlikleri, yemekler gibi ailenin bir arada yer aldığı etkinlikler ve hobilerin gerçekleştirildiği, ev ödevlerinin yapıldığı veya dini etkinliklere katılma gibi, 32 değişik etkinlik saptanmıştır. Her bir etkinlik için yetişkinin yanında bir çocukla katılması durumunda çocuğun hangi yetişkinle ya da yetişkinin hangi çocukla katılmayı seçtiği belirlenmeye çalışılmış Sonuçlara göre, kız çocukların birlikte katılman etkinliklerde anneleri ile birlikte geçirdikleri 102 dakikaya karşın, babalan ile birlikte 48 dakika geçirdikleri saptanmıştır. Erkek çocukların ise anneleri ile geçirdikleri 91 dakikaya karşın babaları ile 73 dakika harcadıkları gözlenmiştir. Bunun yanı sıra, annelerin, alışveriş gibi etkinliklere kız çocuklarını götürdükleri, eve dönüşte taşımaya yardım için ise erkek çocuklardan yardım istedikleri belirginleşmiştir.
Zaman içinde, kız çocukların anneleri ile geçirdikleri zamanın artmasının yanı sıra babaları ile birlikte geçirdikleri zamanın azalmasının da dikkat çekici olduğu belirtilmektedir. Benzer bir durum erkek çocuklar ile babalan arasında da bulunmaktadır. Erkek çocuklar gitgide babaları ile daha çok zaman geçirme- ve başlamakta, anneleri ile birlikte harcadıkları zaman ise azalmaktadır. Yalnızca kendilerinden büyük ağabeyleri ya da ablaları bulunan küçük kardeşler için bu kural geçerli değildir. Küçük kardeşlerin anne ve babaları ile geçirdikleri /aman açısından pek bir kayıpları ya da kazançları yoktur.
Aile içindeki cinsiyet ayırımını belirginleştiren ya da gerekli kılan unsurlar uzmanlar tarafından şöyle sıralanmaktadır. Ailenin genişliği, kaç kişi olduğu, yetişkinlerin yaşı, çocukların yaşı, annenin yaşı, babanın yaşı, annenin eğitimi, babanın eğitimi, annenin haftalık çalışma saatleri, babanın haftalık çalışma saatleri. Annenin ve babanın iş prestiji, annenin geliri, babanın geliri. Ailenin toplumsallaşma derecesi de çocuklar arasında cinsiyet ayırımı yapılması açısından belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal olaylara daha çok katılan aile üyeleri daha da belirginleşen cinsel roller ve kimlikler ile karşı karaya kalmaktadırlar. Bu gibi durumlarda hem yetişkinler hem de çocuklar rollerine uygun seçimler yapmakta ya da yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Çocuklar, ailede genellikle cinsiyetleri, kız ya da erkek çocuk oluşlarına göre farklı işlevlerle görevlendirilmektedirler. Bunun dışında, çocuğun aile içinde tek çocuk olup olmadığı önemlidir. Çocuğun-aile içinde kazandığı işlev, çocuk olup olmaması ile yakından ilgilidir. Çocuk çocuklu ve özellikle eğitim düzeyinin düşük olduğu ailelerde genellikle çocukların sayısı ve cinsiyeti önemsenmeden, her türlü işin altından kalkabilecekleri düşünülerek Sucukların fazlaca çalıştırıldıkları ve önemsenmedikleri söylenebilir. Tek çocuk ailelerde ise, çocuk ailenin yegâne varlığı olarak görüldüğünden, aile eğitimli ya da eğitimsiz olsun, genellikle özen gösterilen konumdadır. Bu durumda çocuğun kız ya da erkek olması da pek fazla önem taşımayabilir. Ancak, çocuklar arası ayırım yapıldığı kardeşler arasında karşılaşılan genel bir kanıdır.
Bazı Ailelerde, çocuklar belli işlevler için yönlendirilirler. Örneğin, büyük çocuklar bir an önce çalışıp aileye maddi açıdan destek olmaya yönlendirilirken, zaman geçip daha rahat bir ortama erişildiğinde, küçük olanların okumaya yönlendirildiği bir gerçektir. Ülkemizde, kız çocukların anne olmaya ve çocuk bakımına alıştırılmaları, erkek çocukların ise, babaları gibi çalışan ve ekonomik, gelirgetiren bir konuma hazırlanmaları nedeniyle, maddi durum açısından çocuklar arasındaki eğitim yönünden bir seçim yapmak ve tek bir çocuğu desteklemek konusu ise, bu genellikle erkek çocuk olmaktadır.
KAYNAK: NİLÜFER PEMBECİOĞLU İLETİŞİM VE ÇOCUK