Çocuğun Kökeni Başka Çocuk, Yapay Çocuk

çoğun kökeni başka çocukToplumlardaki eğitim düzeyinin artması, ekonomik koşulların zorlaşması ve bireyselleşmeye verilen önem zaman içinde insanların aile kavramından uzaklaşmalarına neden olmuştur. Özellikle batıda çocuk istemeyen evli çiftlerin vc nikâhsız yaşayan çiftlerin sayısı oldukça fazladır....>

Toplumlardaki eğitim düzeyinin artması, ekonomik koşulların zorlaşması ve bireyselleşmeye verilen önem zaman içinde insanların aile kavramından uzaklaşmalarına neden olmuştur. Özellikle batıda çocuk istemeyen evli çiftlerin vc nikâhsız yaşayan çiftlerin sayısı oldukça fazladır. Başka çocuk ve yapay çocuk kavramı, günümüzde sıkça kullanılan ve araştırılmakta olan bir konudur. \Aileyi oluşturan bireylerden herhangi birine ait olan çocuk, örneğin, ilk evlilik­lerden olan çocuklar ailenin doğal bir bireyi olarak görülmektedir. Bunun dışın­da evlat edinme ya da yapay biçimde çocuk sahibi olma yoluyla aileye katılan çocuklar, hukuksal olarak aile içinde yer almakla birlikte, zaman zaman anne-baba ile aralarında kan bağı da olmadığından daha farklı konumlandırılmaktadırlar.

Çoğu zaman sağlık şartları elverişli olmadığı için, zaman zaman da diğer başka nedenlerle bireylerin ya da evli çiftlerin başka çocuk, yapay çocuk sahibi oldukları görülmektedir. Günümüzde özellikle sağlık nedenleri ile bir başka fileden ya da babadan çocuk sahibi olma şansını yakalayabilmek olasıdır. "Doktorlar gözetiminde yapılan tetkikler ile kimi zaman akrabadan bir başka kadının kimi zaman da hiç tanınmayan bir başka kadının çocuğu taşıması yolunda

Anlaşmalar yapılabilmektedir. Genelde, bu tip taşıyıcılara taşıyıcı anne denilmektedir. Normal şartlarda, çocuğu taşıyan kadın, çocuğun annesi olarak gerekli görülürse, ailesini bilme ve tanıma hakkı vardır. Mahkeme Görürse, çocuk kendisine embriyo, sperm ya da yumurta olarak katkıda bulunan taraflara verilebilir.

Golombok ve arkadaşları, günümüzde sıkça kullanılabilir hale gelen yeni yöntemlerle çocuk sahibi olan anne-babaların oluşturduğu yeni aile tipini ve anne-baba-çocuk ilişkisini incelemektedir. IVF (In Vitro Fertilization: Tüp Bebek) ve DI (Donor Insemination: Sperm/Yumurta Verilerek gerçekleştirilen yapay döllenme) günümüzde çocukları olmayan ailelerin sıkça başvurdukları yöntemlerdir. Normal bir şekilde doğan çocuklar ile anne-babanın kurduğu an­ne-baba-çocuk ilişkisi ile diğer yollarla edinilen çocuklar ile kurulan anne-baba çocuk ilişkisi arasında farklar bulunmaktadır. Önceleri, aralarında kan bağı ol­mayan bu çekirdek aile tipinin ilişkilerinin yapay olabileceğini öne süren ku­ramcılar, şimdi bunun tam tersi gerçekleştiğinde bunun nedenlerini araştırma yolunu seçmekteler.

Bir anne ile babanın aileye yeni bir bebeğin katılmasına karar vermes i ile anne hamile kalır ve karnında taşıdığı çocuk, daha sonra birlikteliğin yaşam boyu ayrılmaz bir parçası olur. Önceleri yoğun bir şekilde anne korumasında olan çocuk, zaman geçip büyüdükçe, baba ile de yakın ilişkiler kurar, bu şekilde başlayan anne-çocuk, baba-çocuk ilişkileri yaşam boyu sevgi ve saygı ilkelerine bağlı kalarak sürer gider. Bu şekilde normal yoldan bir ya da birkaç çocuk sahi­bi olan bir ailenin çocuklarına karşı olan sıcak ve samimi davranışları büyük oranda, onların kan bağları nedeniyle bu yavruyu bir kendilerinin bir parçalan olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Edindikleri çocuk ile kan bağı taşı­mayan ailelerin, çocuklarına karşı tutum ve davranışları ile daha sonra büyüdü­ğünde bu gerçeği öğrenen çocukların ailelerine karşı tutum ve davranışları nasıl bir farklılık gösterecektir? Çocuğu olmayan aileler için yıllardır kullanılagelen yasal yollardan evlat edinmenin yanı sıra, günün modern tıp olanakları ile orta­ya çıkan, zaman zaman aile üyelerinden biri ile ya da her ikisi ile de kan bağı bulunmayan yapay döllenme ürünü tüp bebekler, günümüz ailesinin yapısını değiştirmektedir.

Yasal evlat edinme sisteminde, çocuğun gerçek bir ailesi olmayabileceği gibi, olduğu durumlarda çocuğa gerçeğin açıklanıp açıklanmaması da evlat edi­nilme yaşına ve ailenin çocuğa karşı tutumuna bağlıdır. Bir başka aile tarafında n evlat edinilmiş olmasına karşın, çocuk, kendi ailesinden birileri ile görüşmeye devam edebilir, ya da bu bağ tamamen kopartılabilir.

Kocası çocuk sahibi olabileceği halde, kendisinden kaynaklanan bir neden­le çocuk doğuramayan bir annenin, karşısında taşıyıcı bir annenin bebeği doğurup aileye vermesi ya da tamamen yapay bir ortamda oluşan bir bebek gibi farklı se­çenekler bulunmaktadır Bir annenin doğal bir hamilelikten sonra çocuğuna duyduğu sevgi ile, taşıyıcı bir anne tarafından taşınıp doğduktan sonra kendisini bü­yütecek olan anneye teslim edildiğinde ortaya çıkan durum farklıdır. Bir başka

Açıdan, taşıyıcı anne, çocuktan vazgeçmek istemeyebilir, çocuğa daha yoğun duygularla bağlanabilir. Taşıyıcı annenin biyolojik ve fizyolojik olarak da hazırlandığı annelik duyguları, bebeği ısmarlayan anneninkinden daha güçlüdür. Buna karşın, yaşam boyu bakabileceği bir çocuğu özleyen anne de çocuğa karşı olumlu duygular içindedir. Çocuğun ileride her iki annesini de tanıma hakkı bulunmasına karşın, bunları tanıyıp tanımaması, bir yerde ailenin seçimine bağlıdır.

Benzer şekilde, sperm bankaları aracılığı ile hamile kalan anneler için çocuk, kanlılarında taşıdıkları, kendilerinin bir parçası olan varlıklardır. Bu yüzden, anne-çocuk iliş­kisi bu tür birlikteliklerde genellikle sorun olmamaktadır. Babanın çocukla olan ilişkisinde ise ortaya çıkan bu yapay durum ne derece önem taşımaktadır? Bazen uzmanlar, ailenin herhangi bir bireyinden aldıkları hücrelerle bu işlemi gerçekleştirebildiklerinden ve bu sırrı ailenin hiç bir bireyine söylemediklerinden, çocuğu ile arasından kan bağı olan babaların yaşamlarında daha rahat davrandıkları göz­lenmiştir. Hem yumurtanın hem de spermin başkalarından alındığı durumlarda ise.

Çocuğun ne anne ne de baba ile kan bağı olmadığından, ortaya çıkan aile. Yapay bir aile ya da yeni teknoloji ile üretilmiş bir aile olmaktadır. Einwohner, bir çocuğun beş ebeveyni olabileceğine dikkati çekmektedir: Yumurta annesi, sperm babası, doğuran annesi, ve toplumsal anne-babası Anne-baba-çocuk arasındaki genetik bağın eksikliğinin, ilişkilerde tehdit eder bir unsur olacağını öne sürenler olduğu gibi çocuğun toplumsal ailesi­nin yanı sıra bir de genetik ailesi olduğunu öğrenmesi durumunda aile içi ilişki­lerdeki olası farklılaşmanın, çocuğun kendisini yalnız ve kötü hissedeceği, ya da kimlik çıkmazına düşeceğini ileri sürenler de bulunmaktadır.

Hormon uzmanlarının çalışmaları sonucunda beyinde salgılanan "oksitosin" adlı sevgi hormonunun doğum sürecinde büyük rol oynadığı ortaya çıkarılmıştır.1'" Beynin duygu merkezini, dolayısıyla insanın davranış ve ruh halını etkileyen bu hormonun, doğumdan hemen sonra yaşanan o çok hassas saatlerde önemli bir işlev gördüğü kanıtlanmıştır. Oksitosin üretiminin, annenin bebekten aldığı ten kokusu, dokunuş ve süt emen dudakların görüntüsü gıbi uyarılarla hareket geçmekte olduğu saptanmıştır.

Oksitosin hormonu ile anne davranışı arasındaki ilişki, hayvanlar üzerinde de araştırılmıştır. Beynine oksitosin aşılanan dişi fareler, kısır oldukları halde, bu işlemde iki saat sonra annelik içgüdüsü göstermişlerdir. Dişi fareler hemen birer yuva yapıp başka farelerin yavrularını yalayarak sevmeye ve onları kollamaya başlamışlardır. Oksitosin aşılanan erkek farelerde bile annelik dürtüsünün ortaya çıktığı saptanmıştır. Koyunlar üzerinde yapılan deneylerde oksitosinin vücutta dolaşıma çıkması için anne ile yavru arasında bir temas olması gerekmektedir.

Örneğin doğumdan hemen sonra kuzusu yanından ayrılan bir koyun, yavrusu ile bir daha asla ilgilenmemektedir. Yaşanan deneyimler, insanların da ilk temastan sonra yavrusundan asla kopamadığını göstermektedir. Doğumdan önce çocuğunu evlatlık vermek üzere anlaşma yapanlar, taşıyıcı anne olmayı kabul edenler, doğumdan sonra çocuklarını vermeye asla yanaşmamaktadırlar. Benzer şekilde, evlatlık çocuk alan ya da sütannelik yapmaya başlayan kadınlarda da vücudun oksitosin hormonunu salgılama ya başladığı ve anneliği benimsediği ortaya çıka­rılmıştır. Bu durumda çocuğun yapay olup olmaması değil, annenin onu benim­semeye hazır olup olmaması daha ön planda değerlendirilmelidir.

Çocukların pek çoğu genetik kökenlerini bilmediklerinden anne-baba- çocuk ilişkileri ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek her türlü sorunun, büyük bir olasılıkla çocuktan değil, toplumsal anne-babadan kaynaklandığı ileri sürülebi­lir. Çocuğun her türlü sosyal ve duygusal gelişimini aile içinde anne baba aracılığı ile aldığı göz önünde bulundurulacak olursa anne baba çocuk arasındaki ilişkide kopukluk ya da yolunda gitmeyen her şey, arada kan bağının olmaması ile açıklanabilecektir. Öte yanda n başka uzmanlara gör e anne baba sıcaklığı ile verilen bilgiler, ilişkilerde tutarlılık ve karşılıklılık, hassaslık ve çocuğun gereksinimlerinin özenle göz önünde tutulması gibi unsurlar da çocuğun aile ile olan bağlarının yeterince güçlendirilmesi için önemli unsurlar­dır. Bu durumda ailenin gerçek ya da toplumsal aile olması pek o kadar önemi değildir.

Bazı uzmanlar da bir kavram olarak kısırlık ve kısır olmanın getirdiği bireysel ve toplumsal psikolojik baskının, eşler arasında uyumlu ve sorunsuz bir evlilik olmasını engellediği gibi, çiftin, toplumla ilişkilerine de ket vuran bir özellik taşıyabileceğini vurgulamaktadır. Bu durumda, böyle bir aileye veri­lecek hır çocuk da sorunların içine düşmüş olacaktır. Bu durumda hem anne baba için bireysel bir yalnızlık ve içe dönüklük söz konusu olacaktır ve bu evli­liğe yansıyacaktır, hem de bireysel ve toplumsal ilişkileri bir yerde kısıtlanmış ulan bu insanların çocukla iletişiminde sorunlar çıkabilecektir.

İngiltere'de hepsinin 4-8 yaş arası bir çocuğu bulunan değişik tipte aileler üzerinde bir araştırma yapılmıştır. Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olan 45, yapay döllenme yoluyla bebek sahibi olan 43 ve doğal yoldan çocuk sahibi olan aile ile evlat edinen 55 aile üzerinde sürdürülen araştırmaya göre, farklı tip­teki ailelerin

a. Aile içi düzen ve huzurları,

b. Anne-babalık kaliteleri,

c. Çocukların anne baba ile ilişkilerinde ve duygu ve davranışlarındaki benzerlik ve farklılıklar ortaya konmaya çalışılmıştır.

Teknolojik gelişmeler yardımıyla çocuk edinen çiftlerin aile içi düzen ve huzurlarının, diğer ailelerden daha iyi olduğunu saptanmıştır. Özellikle annele­rin. Daha huzurlu ve mutlu olduğu gözlenmiştir. Annenin çocuğa sıcak davranış­ını çocukla duygusal yönden ilgilenmeleri ve anne çocuk diyalogu göz önünde bulundurulduğunda da yeni aile tipi, evlat edinen ya da doğal yolla edinilen sucuklu aile tipinden daha yüksek sonuçlar vermektedir. Annelerin çocuklarına karşı en yüksek ilgi düzeyleri, tüp bebek durumunda olmaktadır.

Benzer şekilde bahanın çocuğa sıcak davranışları, çocukla duygusal yönden ilgilenmeleri ve baha çocuk diyalogu göz önünde bulundurulduğunda da en yüksek sonuç yine tüp bebekli ailelerde çıkmaktadır. Uzmanların zor çocuk tipi olarak nitelendirdiği uyum bozuklukları gösteren ya da psikolojik açıdan sorunlu çocuk ise en çok evlat edinilen ve doğal olarak edinilen çocuklar arasından çıkmaktadır. Teknolojik gelişmeler yardımıyla çocuk edinen çiftlerin aile içi düzen ve 'kurlarının, diğer ailelerden daha iyi olduğunu saptanmıştır.

Özellikle annelerin daha huzurlu ve mutlu olduğu gözlenmiştir. Annenin çocuğa sıcak davranışları Çocukla duygusal yönden ilgilenmeleri ve anne çocuk diyalogu göz önünde bulundurulduğunda durulduğunda da yeni aile tipi, evlat edinen ya da doğal yolla edinilen çocuklu aile tipinden daha yüksek sonuçlar vermektedir. Annelerin çocuklarına karşı en yüksek ilgi düzeyleri, tüp bebek durumunda olmaktadır. Benzer şekil babanın çocuğa sıcak davranışları, çocukla duygusal yönden ilgilenmeleri ve baba çocuk diyalogu göz önünde bulundurulduğunda da en yüksek sonuç yine tüp bebekli ailelerde çıkmaktadır. Uzmanların zor çocuk tipi olarak nitelendir­diği, uyum bozuklukları gösteren ya da psikolojik açıdan sorunlu çocuk ise en çok evlat edinilen ve doğal olarak edinilen çocuklar arasından çıkmaktadır.

Yine de bütün bu veriler, yeni tip ailelerin sorunsuz olduğu anlar gelmiyor. Onların da kendilerine özgü başka türlü sorunları bulunmaktadır. Doğal yollardan çocuk sahibi olamayacakları anlaşıldıktan sonra teknolojik olanak kullanarak bunu başarmayı amaçlayan çiftler genellikle doğal yollardan çocuk sahibi olanlardan daha yaşlıdırlar.

Tıbbi tedaviler uzun yıllar sürebilmekte yüzden, doğan çocukla anne-baba arasında epeyce yaş farkı bulunabilmekte Bunun çocuğun gelişimi ile birlikte nesil farkından doğan anlaşmazlıklara ne­den olabileceğini öne süren bazı uzmanların yanı sıra, çocuğa böylesi bir özle duyan anne-babanın çocuğun birçok davranışını özel bir hoşgörü ile karşılayacağını ileri sürenler de var. Yeni tip ailelerde görülebilecek bir diğer sorunda çocukların genellikle tek çocuk olması ve bir büyük kardeş ya da küçük kardeş ten yoksun kalmaları. Tüp bebek, aile içindeki birçok başka sorundan olarak tek çocuk olmanın getirdiği sorunlarla karşılaşabilir. Bunun da ötesinde, arasında kan bağı bulunmayan bir başka kardeşe bile sahip olabilir.

Bu dur iki kardeşin birbirleri ile olan bağlılıkları ve ilişkileri de gelecekteki araştırma konusu olmalıdır. Yapılan araştırmada ise, aralarında kan bağı bulunmayan anne-baba ve çocukların hem bir aile olarak hem de birbirleriyle olan ilişkileri derinde son derece uyumlu oldukları gözlenmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu durumda aile içi ilişkilerin düzeni ve uyumu açısından kan bağının önemli bir unsur olmadığı, kanıtlanmıştır. Özellikle yabancı sperm ile oluşturulan döllen­meler yoluyla edinilen çocuklarda babanın çocuğa gerçek bir baba sıcaklığı ve hassasiyeti ile davrandığı, onu benimsediği aksi görüşteki pek çok uzmanı şaşırtacak denli yüksek oranlarla kanıtlanmıştır. Benzer şekilde yabancı yumurtanın yapay döllenmede kullanıldığı durumlarda annenin çocuğu kendi çocuğu gibi benimsenemeyeceği görüşü de çürütülmüştür.

Gençlik ve çok daha sonra, çocukluk devresi yaşamın belli özellik olan bir bölümü olarak tanımlanmış ve daha sonra ayrıntılı olarak ele alınmışta, Bu dönemde bireyin kültürel, sosyal ve psikolojik durumu ve bunların yaşamlarına etkisi çok daha sonra araştırılmaya başlanmıştır. Çocukluk nemi bireyin genellikle aileye bağlı olmak durumunda olduğu ve aile sosyolojisi ile etkilendiği devredir. Bu devre içinde bireyler, kendi bireysel kavramlarını kimlik ve değer yargılarını oluşturarak, içinde bulundukları sosyal çevre ve Sosyal değişimleri de göz önünde bulunduran bir bilinçle, yaşamın bir başka bölümü olan yetişkinliğe hazırlanırlar.

Çocuklar, kendilerini gelecekteki hayalî (dystopian, apocalyptic) Senaryolarına hazırlarlar. Kimliklerini ve yaşamlarının gidişatını oluşturmaya çalışır­lar. Çocukların ve gençlerin kendi istekleri ve korkuları çevre ve tanıma bağlan ötesinde gerçekleşmektedir. Çocukların kendilerine sunulan dünyanın gerçek dışı unsurlarından arınmaları ve yaşamlarını gerçekçi bir şekilde sür­dürmeleri beklenir. Diğer yandan yetişkinler tarafından "ciddiye" alınmazlar, böylece sosyopolitik açıdan onların katılımlarına olanak sağlayacak hiç bir olanak sunulmamaktadır.

Başka çocuk ya da yapay çocuk konumundaki çocuklar için ortaya çıkan tablo, onların aile içindeki konumlarının gerçek çocuklarınkinden daha kalı­bı ve saygı değer olduğu yolundadır. Çocuk, ailenin bir bireyi olarak kendini kabul ettirme savaşı vermez, olduğu gibi kabul edilir. Anne ve babanın sevgi ve ilgisi de doğal çocuğunkine eş değerde, hatta daha fazladır. Bunun ötesinde, anne babanın çocukla birlikte zaman geçirme eğilimleri doğal çocuğunkinden çok daha fazla, birlikte gerçekleştirilen etkinlik sayısı ise neredeyse iki katma uran bir oranda karşımıza çıkmaktadır. Genellikle yapay çocuğun anne baba aralından benimsenip benimsenmediğim araştıran araştırmacılar, bu çocukların, ¿aha sonraki yaşamlarında aile kavramını nasıl değerlendirdiklerini de araştır­makladırlar. Genel olarak kabul edilen de, çocuk olarak bireyin yapay ya da gerçek aile ortamı içinde edineceği tutum ve davranışları yetişkin olarak nasıl ağılayacağı ve yaşamının geri kalanında kendisini ve ailesini nasıl konumlan­dıracağı da yine aile ortamında şekillenebilecek bir düşünce olduğudur.

Üvey çocukların durumları ise yapay çocuktan son derece farklı bir konum sergilemektedir. Yapay çocukları genellikle fiziksel nedenlerle çocuk sahibi olamayan ve birbirleri ile anlaşmalarını çocuk ile perçinlemek isteyen çiftlerin isteyerek, bilinçli olarak giriştikleri bir çabanın ürünüdür. Öte yandan üvey çocuk genellikle aile dışından gelen ve pek de benimsenmeyen olgular içerdiğinden ne tam olarak ailenin bir parçası olabilir, ne de atılabilir.

Edebiyatımızın ve sinema filmlerimiz arasında üvey çocukların yaşadıkları dramları anlatan pek çok eser bulunmaktadır. Bunlarda ele alınan çocuğun nasıl olup da bir yuvaya kavuştuğu mutlu olduğundan çok, haklarını ve kişiliğini nasıl olupta zamanında koruyamadığı yaşamda birçok zorlukla karşılaşmak ve nice yıllar sonra çeşitli olaylardan sonra haklılığının ve gerçek sevginin ortaya çıkması ile mutluluğu yakalayabildiğidir.

Üvey çocuk genelde kız ise, ev ortamındaki diğer er­keklerin dikkatini çeken, erkek ise en kısa zamanda çalışmaya atılıp para ka­zanması ve ailenin yükünü hafifletmesi beklenilen bir konumda görülmektedir. Batı kültüründeki televizyon dizileri ise, genellikle ikinci evlilik nedeni ile bir arada yaşayan ve arasında kan bağı bulunmayan çocukların üvey anne-babalan ve kardeşleri ile sorunların genelde komedi öğesini ön plana çıkararak vermeyi amaçlamaktadır.

Her ne denli sevgi ile yaklaşılırsa yaklaşılsın gerek daha önce sahip oldukları farklı aile yapılan, gerekse bu yapının zedelenmişi iği ile kişiliğin­de açılan yaraların yeterince anlaşılıp saptanamaması üvey çocuk konumundaki kişilerde yaşam boyu süren olumsuz izler bırakabilmektedir. Anne ya da babanın üvey anne kimliği taşıyarak çocuğu olumsuz biçimde etkilediği durumlar da hiç az değildir. Kimi kez, olağanüstü şartların yaratılması ile çocuğun kendini ailenin bir bireyi gibi hissedebilmesi sağlanır. Belli bir yaşa geldikten sonra ortaya çıkan üvey çocuk olma durumu ise çocuğun zorlukla kabullenebileceği ve kendisine, çevresine güvenini yitirmesine neden olabilecek denli olumsuz bir ruh haline girmesine neden olabilmektedir. Sürekli bir dışlanmışlık duygusu içinde geçen, bu tür bir çocukluk bireyin tüm yaşamı boyunca aile ve topluma kendini konumlandırmakta güçlük çekmesine neden olabilecek denli güçlü duygular yaratabilir.

KAYNAK NİLÜFER PEMBECİOĞLU İLETİŞİM VE ÇOCUK