Çocuk-Aile ve Toplumsal Sözlü İletişim

Aile içinde çocuk toplumsal sözlü iletişim açısından yalnızca çocuk merkezli diyaloglar söz konusu olduğunda gündeme gelmektedir. Çocuğun merkezde olduğu diyaloglar, her zaman çocuğun kendisini içermeyebilir. Anne-baba arasındaki kalan ikili konuşmalar ya da anne-babanın birlikte ya da ayrı ayrı başkaları ile paylaştıkları ikili ve çoklu konuşmalar kimi kez henüz doğmamış bir bebeği odaklayabilir.

Bu durumda, çocuğun, birey söylenebilir. Çocuk konusunun toplumsal açıdan, evlilik, toplumsal saygınlık ile eş değerde tutulduğu fikri oldukça yaygındır. Özellikle eğitim düzeyi ve yaşam standartları düşük bölgelerde evlenen çiftlerin evliliklerinin süreğenliği ve mutluluklarının kanıtı olarak çocuk görülmektedir. Ülkemizde evli çiftlerin çocuk yapma süresi evliliğin ilk iki yılına yayılmış durumda görülmektedir. Bu anlayı­şa göre, bir çift ne denli çabuk çocuk sahibi olursa, o kadar iyi anlaşıyor anla­mına gelmektedir. Günümüzde, artan eğitim düzeyi ile kötüleşen ekonomik koşullar yüzünden özellikle çalışan eşlerin çocuk yapmayı erteledikleri, batı ülkelerinde ise tümüyle kaçındıkları görülmektedir. Bu yüzden, günümüzde düşen doğurganlık oranı çocuk merkezli iletişim ortamının da belli kesimlerde ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bu durum, yalnızca ülkemizde dc£l batı ülkelerinde de benzer biçimde ortaya çıkmakta, hatta bazı ülkelerde azalan doğurganlık oranları yüzünden yeni doğan çocuklar için ve çocuk sahibi ola anne-baba için özel ödenekler ayrılarak ekonomik yönden de çocuk sahibi olmak cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Çocuğun varlığı kadar yokluğu da ailenin ve toplumun sözlü iletişim odağı olmasına neden olur. Çoğu kez, çocuğun olmadığı durumlarda, çocuklu ortamdakinden daha çok çocuk merkezli düşünüldüğü ve konuşulduğu, ya da duruma bağlı olarak bundan tümüyle kaçınıldığı da görülebilir. Anne baba çocuğa duyduğu özlemin dile getirilmesi ya da bunun sağlık uzmanları ya da çevredeki dostlar ile paylaşılması durumu kadar, çocuğun olmamasının toplumsal baskısı da çocuksuz eşlerin dünyalarında önemli bir iletişimsel değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim ve kültür düzeyi düşük bölgelerde, gelenekler ve diğer nedenlerle çocuksuz olduğu için toplum dışına itilmeye mahkûm edilen anne ya da baba adayı, kendisine yöneltilen her iletiyi "çocuk" şifresi ile çözümlemeye alışır, bu durumda her iletiden farklı anlamlar çıkararak yaşamını bu iletilerin çözümlenmesi doğrultusunda yönlendirir. Bu nedenle, sözlü iletişim değil, beden dili ya da diğer göstergeleri içeren bir biçimde "çocuk" imgesini belirli bir biçimde vurgular şekilde çözümlenen iletiler, çoğu kez sürekli olarak evlilerin çocuksuz olduklarını vurgulayan, onları yerenKimi kez de bu durumu gülmece unsuru olarak kullanmayı amaçlayan niteliktedirler.

Hemen tüm dillerde henüz anne ya da baba olmayan bireylerin, yaşamın güçlükleri ve sevinçleri ile henüz karşılaşmadıklarını vurgulayan pek çok atasözü ve güzel sözler bulunmaktadır.

Çocuklu ailelerin çocuklu ailelerle, çocuksuz çiftlerin ise çocuksuz çiftlerle boş zaman geçirme eğilimlerinde de iletişimin değişik boyutları gündeme gelmektedir. Genellikle bu iki farklı aile tipi, yani çocuklu çiftlerin birlikte boş zaman etkinliklerine eğilimi yok denecek , kadar azdır .Hatta öncesinde sıkı bir ilişki içinde olunan ortamlarda bile,çiftlerden birinin çocuğu olması durumunda bu ilişki düzeninin bozulduğu ve gitgide motiflere büründüğü ve hatta sonunda kesildiği de bilinen bir gerçektir.Diğer çiftlerin de çocukları olması durumunda ilişkilerin yeniden eski sıcaklığı ve yoğunluğu ile sürmesi de olağandır. Genel kanı, çocuğu olmayan ailelerin çocuğa gönderilmesi gereken hoşgörüyü ve çocuk odaklı iletişim biçimini kavrayamayacak yönündedir.

Aile içindeki çocukların aileye yeni eklenen bireylere bakışı ise, tümüyle ayrı bir çalışma ve araştırma konusudur. Çocukların diğer çocuklarla iletişimi, gerek aile içinde gerekse ailenin yakın çevresi içinde çok farklı iletişim stratejilerini beraberinde getirmektedir. Çocuk, yakın çevresi ne denli kalabalık olursa o denli zengin bir iletişim ortamına sahip olacağından, her bir yeni bireyle daha farklı ve biricik bir ilişki oluşturma yolunda kendi iletişim biçimini dengeleye­cek olgunluğa daha çabuk erişebilecektir. Çocuklara, aileye yeni bir çocuğun nasıl geldiği sorulduğunda çok içten, çok çocuksu yanıtlar verebilmektedirler. İnternette dolaşan bazı yanıtlardan verilebilecek örnekler, onların çocuk sahibi olma konusunu nasıl gördüklerini örnekleyebilir.

"Bebek yapmak için anne bir yumurtanın üzerine yatar, sonra baba ge­lip yumurtayı kırar." (Abby, 6 yaşında) '

"Ben asla bebek yapmıyacağım... Babam dedi ki, bebek beklerken kadın­lar her gün biraz daha hasta ve manyak oluyormuş." (Marie-Ann, 9 yaşında)

"Bir kadınla bir erkek yatağa girdikleri zaman, ikisinden birinin bebe­ği olacak demektir." (Paul, 6 yaşında) '

"Bebek annemizin içinden çıkar. Doktor da onun poposuna vurur, çünkü bebek doktoru işemiştir." (Edward, 6 yaşında)

"Bebek yapmak için, bunu önemsemeyen biriyle olmak gerekir." (Shelley, 7 yaşında)

" Karşımızdaki evdeki adamın kamında bebek var ama bir türlü dışarı çıkamıyor." (Alistair 9 yaşında)

"Bebek yapmak için önce âşık olursun, evlenirsin... Veya bunlara gerek de yok aslında." (Peter, 9 yaşında)

"Bebek yapmak için uygun zamanı kollamak lazım, evde misafir olmaması lazım." (Lyn, 9 yaşında)

"Ben nasıl yapıldığını biliyorum ama hiç yapmadım." (Francis, 7 ya­şında)

"Kediyseniz, bebek yapmanız daha kolaydır." (Paulette, 6 yaşında)

Çocuğun olması bir aile için ne denli önemli ise, toplum için de o denli önemlidir. Eski çağlarda yapılan dinsel ve toplumsal pek çok törenin ve gerçekleştirilen ritüellerin pek çoğunun Çocuk merkezli olduğu bilinmektedir. Yeni doğan bir bebek anneye ve babaya yeni bir toplumsal kimlik, yeni bir toplumsal konum getirmektedir. Bebeğin yokluğu ne denli sorunsa, varlığı da kimi zaman sorunlara yol açabilmektedir. Bebeğin kız ya da oğlan oluşu, annenin de babanın da toplumsal saygınlığı ile ilintilendirilmektedir.

Toplumların çocuğa bakış biçimleri birbirinden oldukça farklı olabilmektedir. Kimi toplumlarda çok Çocuklu aileler saygın bir konuma oturtulurken, kimi toplumlarda ise çok çocuklu ailenin, topluma daha büyük bir üretim tüketim payı getirdiği varsayımı ile sorunlu olarak görüldüğü de bilinmektedir. Ailedeki çocukların sayısı da cinsiyeti de toplum açısından son derece önemlidir. İnsan gücünün önemli olduğu tarımsal bölgelerde daha çok erkek çocuklar önem kazanmaktadır. Topraklar, sürülecek araziler onlara sahip olabilecek erkek çocuklara bırakılırken, kız çocuklar genellikle evlendiklerinde eşlerinin malına mülküne kendilerine düşen söz hakkı oranında sahip olabilmektedirler. Anadolu'da çoğu yerde kız çocuğun mirastan pay alması ya da ekonomik açıda erkekten kocasından, babasından ya da erkek kardeşlerinden daha güçlü olması kanun önünde olmasa da toplumsal açıdan çeşitli şekillerde engellenmektedir.

Aile ve çocuk iletişimi söz konusu olduğunda, çocukların ailenin içindeki konumlan ve değişik aile bireyleri ile iletişimleri de söz konusu olmaktadır. Günümüzde doğurganlık yaşı geçmişe oranla ilerlediğinden, kuşaklararası farklar daha da belirginleşmekte, yaşam koşullan gereği çalışan annelerin çocuklarına bakan yakın akrabalarla kuşak çatışması daha ciddi boyutlarda yaşanmak­tadır. Kimi kez gençliğinde kendi çocuklarına gösteremediği sevgi ve özeni torunlarına göstermeyi amaçlayan büyük anne ve büyük babalar, çocuklara karşı çok yumuşak tutumlara girebilmekte, kimi kez de geçmiş kuşakların uyguladıkları sıkı disiplin anlayışı ile çocuklara çok sert tavırlarla yaklaşılabilmektedir. Her iki durumda da çocuğun anne babası ile kendisi ile ilgilenen kişi ya da kişiler arasında otorite ve iletişim biçimi açısından derin farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

Son yıllarda ortaya çıkan bir başka durum da savaşlar ve yoksulluk nedeni ile ailesiz kalan çocukların yaşadıkları iletişim sorunlardır. Bunlar, toplumsal kuralları ve kültürlerini öğrenebilecekleri, özdeşleşip modelleyebilecekleri aile bireylerinden mahrum, çoğu kez olağanüstü güç şartlarda, her türlü zorlukla mücadele ederek yaşamlarını sürdürmektedirler.

Aile çocuk iletişimi açısından göz önünde bulundurulması gerekli bir başka konu da parçalanmış ailelerdeki çocuğun durumudur. Bu tür ailelerde genellikle boşanma ya da ölüm nedeniyle oluşan bir tarafın yokluk durumu çocuğun iletişim dünyasında kopukluklara varan etkiler sergileyebilmektedir. Süren anne-çocuk, ya da baba-çocuk birlikteliğindeki iletişim boşlukları kimizaman çocukların iletişimlerini yaşam boyu etkileyebilecek izler bırakmaktadır. Çocuk ve aile iletişimi yepyeni bir araştırma alanıdır.

Bu alan söz konusu olduğunda, pek çok ülkede değişik araştırmaların yapıldığını görmekteyiz. Gerek ülkemizde, gerekse genelde dünya toplumlarında gitgide artan çocuk nüfusu nedeniyle, çocuğun toplum ve aile içinde edindiği yeni konum bu tür araştırmaları gerekli kılmakta ve günden güne araştırma konularının genişlemesine ve derinleşmelerine neden olmaktadır. Özellikle günümüzdeki çocuk ve aile iletişimini geçmişteki çocuk ve aile iletişim biçimleri ile karşılaştıran araştırmalar çocuğun farklılaşan iletişimsel kimliğine de ışık tutmayı amaçlamaktadır. Genelde gözlemlenen gerçek ise batı toplumlarında çocuğa özgün bir kimlik ve merkezden bir konumun tanınmasına karşın, doğru toplumlarında çocuğun sıradan kimliksiz ve merkezden çok uzakta görülmesidir. Çekirdek aile yaşamı içinde çocuk, çocuk hakları ve çocuğa verilen kimlik ile işlev daha fazla ağırlık Uzanırken, kalabalık bir aile grubu içinde çocuk, kendisine söz hakkı düşme­yen, cinsiyeti ve sırası (büyük ya da küçük kardeş oluşu) gözetilen ve aile içi kimliğim çok sonra kazanabilen bir yapıda karşımıza çıkmaktadır.

Çocuk ve aile içi sözlü iletişim ile çocuğun içinde bulunduğu toplum ile içine girdiği sözlü iletişim biçimi arasında oldukça büyük farklar vardır. Büyük­lerin çocuklarla iletişim kurma biçimleri, çocuğu kendilerine ne denli yakın ya da u/ak konumlandırdıkları ile ilintilidir. Çocukların da büyüklerle iletişimi genelde hu büyüğün kendileri ile ilgilenme biçimlerine bağlıdır. Yapılan araş­tırmalarda. Büyüklerin çocuklarla konuşurken bazı anlatımları basitleştirdikleri, çocukların da ev içindeki büyüklerle konuşmaları içinde belli sözcük ve tümce yapılarına ağırlık verdikleri, yabancılarla konuşmaları halinde ise bu daha farklı sözcük ve tümce yapılarım ön plana çıkardıkları görülmüştür.

Kaynak:Nilüfer Pembecioğlu İletişim Ve Çocuk