Çocuk ve Arkadaş İletişimi

çocuk ve iletişim pasikolog antalyaÇocuk doğası gereği her an iletişime hazır durumda olan bir varlıktır. Kendisi hareket etmek ister, çevresindeki eşyaları hareket ettirir, diğer bireyle­rin de hu harekete katılmasını arzu eder. Genellikle bu eylemlere ortak olan yetişkinlerin sayısı az olduğundan, çocuk açısından, kendi doğasını paylaşan diğer bireyler önemlidir. Diğer çocuklarla kurulan iletişim, çocuğa hem kendi konumunu...>

Çocuk doğası gereği her an iletişime hazır durumda olan bir varlıktır. Kendisi hareket etmek ister, çevresindeki eşyaları hareket ettirir, diğer bireyle­rin de hu harekete katılmasını arzu eder. Genellikle bu eylemlere ortak olan yetişkinlerin sayısı az olduğundan, çocuk açısından, kendi doğasını paylaşan diğer bireyler önemlidir. Diğer çocuklarla kurulan iletişim, çocuğa hem kendi konumunu ve kimliğini sorgulayıp yeniden konumlandırma olanağı tanıdığın­dan hem de yaşıtları, hemcinsleri ve karşıt cinsleri ile iletişim kurulması açısın­dan son derece önemlidir.

Çocuk arkadaşı öncelikle kendini anlatacağı, paylaşa­nı hır birey olarak görür. Kimi kez çocukların birbirleri ile konuşmalarına kulak misafiri olunduğunda onların aslında birbirlerini pek fazla dinlemeden ya da bireylerarası konuşma geçişlerinin dilbilgisel ve anlambilimsel kalıplarına fazla uymadan iletişimi sürdürdüklerini görülebilir.

Çocukların, daha doğru dürüst konuşmaya bile başlamadan karşısındakini konumlandırdığı görülür. Annelerinin daha kucakta ya da arabada gezdirdiği bebekler birbirlerine bakarak 'abi', 'aba', 'bebe' gibi sözcüklerle 'diğer'ini tanımlamaya ve konumlandırmaya başlar. Bu kimi kez bir yakınlaşma ve dokunma isteği ile birlikte, oyuncağını, yiyeceğini ya da duygu ve düşüncelerini pay-

isteği ile birlikte ortaya çıkar, kimi kez de gereksiz kıskançlıklar ve sakınmalar eşlik eder bu karşılaşmaya. Karşısındakini görür görmez, topunu, oyuncağını saklayan 'vermem' diyen ya da bunların elinden alınacağı korkusu ile ağlamaya başlayan çocukların özünde aslında bu tür bir paylaşımsızlık ya da yanlış konumlandırma söz konusudur. Bunun dışında, benzer eylemlerde bulunmak örneğin aynı topun peşinden koşmak ya da benzer eylemleri yinelemek çocuk için bir mutluluk kaynağıdır. Çocuğun, kendine benzer, fiziksel olarak kendi boyutunda bir başkasını gördüğünde onunla kuracağı iletişim tümüyle hakkında ne hissettiği ile bağlantılıdır.

Çocukların arkadaşları ile kurdukları iletişim ilk iletişimsel kimliklerini kazanmalarına ve işlevsel bir biçimde kullanmalarına yardımcı olur. Çocuklar, içinde bulundukları arkadaş grupları ile iletişimin olumlu ve olumsuz açınımları yaşamaya başlarlar. Kimi çocuklar vardır, mızıkçılık yapıp, oyunu bozarlar. Kimi çocuklar vardır bir köşeye büzülür ve başkalarının oyununa seyirci kalırlar. Çevredeki yetişkinler ya da diğer çocuklar onlar için üzülüp endişelenir, ancak çoğu zaman onlara nasıl yardımcı olacaklarını bilemezler.

Öğrenme sürecinde çocuklar ilk olarak çevrelerindeki anne-baba, yaşıt gibi model ya da örneklere dikkat etmededirler. Hatırda tutma aşamasında, gözlemleyerek öğrendiklerini hatırlamak için sözel ve görsel kodlar kullanırlar Yeni öğrenilen davranışın yaşama geçirilmesi ise ancak yeniden üretme aşama­sında gerçekleşir. Çocuk yeni davranışa dikkatini ne kadar verse ve ne kadar iyi anımsasa da onu uygun şekilde ortaya koymaya bilir. Motivasyon aşamasındaysa, çocuğun davranışı uygun şekilde uygulamasını yüreklendirme­ye ve pekiştirmeye odaklanır. Oyun ortamlarında çocuklar yaşıtlarını izler, onla­rı örnek alarak sosyal davranışları öğrenme fırsatı bulurlar. Arkadaş ilişkileri de çocuğun gelişiminde büyük rol oynar.

Yaşıtlar arası ilişkiler, bebekliğin ilk yılında başlar. Çocukların birbirleri­nin saçlarını çekerek ve hareketlerini taklit ederek ilişkiyi başlatmaları 6. aydan sonra görülür. Çocuklar 9. ve 13. aylar arasında, öncelikli olarak oyuncakları tepki verirler. Diğer bir çocuğun varlığı, oyuncak için kavga etme, gergin bir şekilde izleme, değerli bir şeyini saklama, nedensiz yere karşısındakine vurma ve ısırma gibi saldırgan davranışlara yol açabilir. Rekabetin olmadığı durumlar­da, bu yaş çocukları işbirliği içeren davranışlar da sergileyebilirler.

14 ve 18. aylar arasında, çocuklar yaşıtlarına, rekabet ortamı olmadığı sürece dostça yaklaşırlar. Oyuncaklar için yapılan kavganın yerini, genellikle farklı oyuncaklarla yan yana oynama ve bazen de işbirliği alır. Çocukların etkileşimleri 2-4 yaşları arasında artar. Herhangi bir yetişkinin müdahalesi ya da gözlemine gerek kalmadan, çocuklar birbirleriyle daha uzun süreli oyun oynar, sosyal becerilerini geliştirirler.

Çocuğun gerçekten arkadaş edinip edinmediği, arkadaşları ve yaşıtları ile ne tür ilişkiler içinde olduğu, ne tür oyunlar oynadığı oldukça önemlidir. Çocukların arkadaşları ile olan ilişkileri ve oyun oynama biçimleri onların duygusal halini anlatan ipuçları içerirler. Oyun, çocuğun gerçek yaşamını canlandırabileceği bir araçtır. Örneğin, 5 yaşındayken sürekli yalnız oynamak isteyen çocuk gelecekte sosyal becerisi eksik bir kişiye dönüşebilir. Okul öncesi çocuklar, yaşıtlarıyla daha karmaşık yapıda etkileşimde bulunabilirler. Ayrıca yuvada ya da anaokulundaki oyun oynama fırsatları, çocukların daha çok grup etkinliklerine katılmalarına ve birbirleriyle yakınlaşmalarına yardımcı olur. Okulla birlikte, yaşıtların önemi artar. Çocuklar arkadaşlık kurabilmenin ve farklı oyun etkinliklerine katılmanın grup tarafından kabule bağlı olduğunu fark ederler. Okul öncesi çocuğu, kendi cinsiyetindeki yaşıtlarıyla oynama eğilimindedir. Bu durum okul döneminde daha da belirginleşir. Okulun ilk yıllarında çocuklar hemcinsleriyle daha çok ya ı ve erkeklerin grup yapılarında olduğu gibi oyun seçimlerinde de farklılıklar göze çarpar. Kız grupları daha küçük ve daha çok konuşma içerirken erkek grupları daha kalabalık ve daha hareket doludur.

Kızlar için genellikle 10-14, erkekler içinse 12-16 yaşları arasında gelişen ön-ergenlik döneminde beden hızla değişmekte ve bu yaşlarda bir yaşıt grubunu üyesi olmanın önemi daha da artmaktadır. 11-14 yaşları arasında, çocuklar zamanlarının büyük bölümünü arkadaşlarıyla geçirme eğilimindedirler. Yaşıt ilişkilerinde yardımlaşma, oyun oynamadan daha fazla önem kazanır. Karşısın­dakinin bakış açısını anlayabilme becerisi de bu dönemde iyice gelişir. Yaşıtlar, çocukların kişiliklerinin gelişmesinde yardımcı olurlar. Çocuklar bu ilişkiler içinde kendileri hakkında geribildirim alırlar. Çocuklar yaşıtları sayesinde yeni ortamlarda, yeni insanlarla daha kolay tanışır, yeni sorunlarla daha kolay baş edebilirler.

Yaşıt ilişkileri ile arkadaş ilişkilerini birbirinden ayırmakta yarar vardır. Çocukların yaşıtları her zaman arkadaşları olmayabileceği gibi, arkadaşlarının da her zaman yaşıtları olması gerekmez. Tek yönlü olan yaşıt ilişkileri, çocuğun bir yaşıt grubuyla ilişkisini içerir. Arkadaş ilişkileri ise iki yönlüdür ve çocuğun bir ya da birden fazla yaşıtı ile kurduğu duygusal bağı anlatır. Hiçbir arkadaşı olmayan bir çocuk, yaşıt grubuna kabul edilebilir. Öte yarıdan, arkadaşı olan çocuk ise hiçbir yaşıt grubunun içinde tutunamayabilir. Hiçbir arkadaşa sahip olmayan ve yaşıtlarının çoğu tarafından kabul görmeyen çocuklar "reddedilenler, arkadaşı olmayan ancak yaşıtları tarafından kabul edilebilir olan çocuklar olan çocuklar "ihmal edilenler" olarak tanımlanabilir. Bu iki grup kıyaslandığında, reddedilen­in, ihmal edilenlere göre daha fazla risk altında olduğu söylenebilir. Reddedilenlerin ihmal edilenlere göre daha fazla risk altında olduğu söylenebilir. Reddedilen Çocuklar, ihmal edilenlerin aksine yaşıtlarına karşı daha saldırgandırlar ve bilerini daha yalnız hissederler.

Çocuğun yalnızlık hissine kapılmaması, yaşıtları ile sağlıklı ilişkiler kurabilmesi üç bağlantılı olduğu kadar, yetişkinlerle olan ilişkilerine de bağlıdır. Çevresinde gördüğü iletişim biçimleri, çocuğun sağlıklı ilişkiler kurmasında en büyük etkendir.

Çocukların çevreleri ile doğrudan çağrışım yardımı ile kurduğu iletişimin anlaşılabilmesi için çocukların birbirleri ile olan diyaloglarının yeterince iyi çözümlenmeleri gerekmektedir. Çocuk genelde kendi zihninde kurmuş olduğu ve dünyanın nesnelerinin ve kavramlarının birbirleri ile iletişiminin hemen herkes tarafından aynı biçimde görüldüğünü düşünebilmektedir. Bir yandan çevresinde olup biten olayları kavramaya çalışan, sözcükler ve yetişkin diyaloglarından kendine göre anlamlar çıkarmaya çalışan çocuk, bir diğer yandan kendi dünyasını karşısındakine anlatabilme çabası içindedir. Çocukların çok küçük yaşlardan başlayarak arkadaşlığa, dostluğa büyük önem verdikleri, çocukluk arkadaşlıklarının neredeyse tüm yaşam boyu etkili olduğu bilmen bir gerçektir. Çocuklar kimi zaman nedensiz yere birbirleri ile kavga da etseler, genelde bu kavga ve tartışmaları çok çabuk unutma ve kin tutmama eğilimindedirler. Çocukların arkadaş olarak görecekleri kişinin kendisi ile aynı yaşta olması da gerekmeyebilir. Çocuklar, kendilerine iyi niyetle yaklaşan daha büyük bir çocuk ile güzel arkadaşlıklar da kurabilmektedirler. Kimi zaman bir ağabey, kimi zamanda bir abla olarak görülen bu ilişkilerde, büyük olanın himayeci durumu küçük olmanın ise paylaşımcılığı ve ortak projelere uymada sorun yarat­maması esastır. Yöneten ve yönetilen açısından bakıldığında çocukların her biri yaşamının her anını titiz bir yönetici gibi harcayabilecek kapasitedir ancak azı bu konuda yeteri kadar ısrarcı davranabilecek denli sabırlıdır. Çocukların birbirleri ile olan ilişkilerinden baskın olmaya, diğerlerini yönetmeye çalışanlar genelde arkadaşları açısından pek fazla kabul görmeyeceklerini bildiklerinde, bu özelliklerini küçükleri koruyarak, diğerlerini himaye ederek dengelemeye çalışırlar.

Çocukların arkadaşları ile oluşturdukları ikili ilişkiler genellikle taraflardan biri bu ilişkiden hoşnutsuzluğunu açık bir biçimde ifade etmediği sürece yürümekte ya da yürür görünmektedir. İkili ilişkiler genellikle bir üçüncü tarafından bozulmaktadır. Çok iyi anlaşan bir ikilinin bir üçüncü katılımcı ile rahatları ve iletişimleri bozulabildiği gibi, yeni gelenin ikilinin elemanlarından biri ile daha iyi anlaşması ya da ikisi arasında var olan anlaşmazlıktan perçinleyici biçimde durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Üçlü kuramına göre daha önce var olan ikili ilişkilerdeki uyum üçüncü bir kişinin katılımı ile bozulmaktadır. Üçlü gruplarda tartışmaların daha belirginlik kazandığı, uzlaşımların daha zor olduğu gözlendiğinden, çocukların ikili olarak yürüttüğü olumlu iletişim ortamı üçüncü kişinin katılımı ile tartışmalı, uzlaşımsız sürekli her konuda çatışmaya açık bir iletişim ortamına kolaylıkla dönüşebilmektedir.

İkili ilişkilerde, dengenin kurulması, belli bir konuda çocuklardan birinin diğerinden 'daha' ön planda olması, farklı konulardaki ön planda oluşlar değerlendirildiğinde çocukların hem birbirine yaklaşmasını, paylaşımını arttıran hem de rekabet ortamını geliştiren bir yön oluşturmaktadır. Oysa üçüncü bireyin katılımı bu karşılaştırma konusunu 'en' noktasına taşıyacak ve bu daha sız bir rekabet ortamı ve kurulması daha güç bir denge getirecektir beraberinde Çocuklar, kimileyin 'daha' olmaya ya da olmamaya katlanabilirler, ancak "en" olmak konusu söz konusu olduğunda, hepsi bu yarış ortamına katılmak ve söz sahibi olmak isteyecektir. İkili ilişkiler, beraberinde uzlaşımı, paylaşımı getirince de, üçlü ve çoklu ilişkilerde artık bir grup yapısı söz konusu olmakta ve böylece grup dinamikleri daha önemli bir rol oynamaya başlamaktadır. .

Çocukların arkadaş olarak gördükleri, dost olarak kabul ettikleri varlıklar yalnızca yaşıtları çocuklar olmayabilir. Çocukların bir bitki yetiştir da arkadaş olarak kabul etmelerine ve onlarla konuşmalarına, onların sorumluluklarını üstlenmelerine yol açar. Çocuğun bir başka canlı ile oluşturduğu birliktelik, çocuğun duygusal olarak rahatlamasını sağlar. Çocuk ve hayvan dostluğu da çocuğun dünyasında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çocuk doğal ortam, içinde birlikte yaşadığı bir canlı ile dünyasını paylaşmaya hazırdır, de olabilir, kedi de, tavşan ya da kaplumbağa, balık ya da kuş. Evcil hayvanların, çocukların dünyasında yer edinmeleri çok kolaydır. Gözlemleyici yapıda çocuk, hayvanın gelişimini ve iletişim biçimlerini inceler. Onun hareketleri çocuğun hoşuna gider.

Hele bu sevip okşayabileceği, ilgilenebileceği bir hayvansa, çocuğun onu arkadaş konumuna oturtması hiç de zor değildir. Çocukların hayvanlarla kurdukları dostluklar ve bunların çocuğun gelişimindeki olumlu yansımaları uzun zamandır gündemdedir. Konuşma zorluğu çeken çocukların yunus balıkları ile birlikte yüzmeleri, otistik çocukların ata binmeleri onların rahatlamalarını sağlayan terapi işlevini üstlenerek yaşamlarında önemli rol oy­namaktadırlar. Hemster tipi beyaz kafes farelerinin çocukların algılama gücünü arttırdığı, böcek ve kelebek koleksiyonculuğunun çocukların doğaya karşı du­yarlılığını geliştirdiği de bilinmektedir. Doğal ortamında her türlü hayvanı gö­rebilmek olası iken, çocukların modem yaşamda apartman ortamında görebile­cekleri hayvanların sayısı oldukça sınırlıdır.

Büyük şehirlerdeki hayvanat bah­çelerinin hafta sonlarında dolup taşmasının temel nedenlerinden biri, çocukların doğa ile tanışıklığının kuvvetlendirilmesi için anne babaların kendilerini sorum­lu hissetmeleri ve bu konuda adeta seferberlik ilan etmişçesine çaba göstermeleridir. Duygusal açıdan çocukların sağlıklı ve temiz bir hayvan beslemesinin onların dünyalarında önemli bir rol oynayacağını ve çocukların paylaşma, sorumluluk edinme gibi konularda gelişimini sağlayacağını uzmanlar kabul etmiş durumdadırlar. Çocuk, bu hayvanı arkadaşı olarak kabul eder, onunla konuşur, onunla birlikte hareket ederek rahatlar, yaratılan bu doğal ortam ile yeterince ilgi gösterebileceği ve kendisini yeterince anlayabilecek bir varlıkla paylaşımda bulunduğu için oldukça mutlu olur ve yaşam sevinci içindedir.

Çocukların arkadaş olarak gördükleri bir başka varlık da oyuncaktır. Oyuncaklar çocuğun dünyasında gözle görülür bir biçimde etkilidir. Geçmişin tahta oymacılığı ürünü el yapımı oyuncaklarının yerini alan günümüz fabrikasyon oyuncakları her ne kadar oyuncak çocuk ilişkisindeki duygu yükünün büyük bir bölümünü yok etmişse de, çocukların oyuncak ile iletişim kurmaları, yaşamlarının ilk günlerinden başlayarak gelişir. Bebeklerin ancak büyük, parlak ve ses çıkaran nesnelere karşı gösterdikleri ilk günlerdeki ilginin yerini daha sonra dokunup tutabilecekleri, yalayıp koklayabilecekleri oyuncaklar almaktadır. Çocuktaki hareket ve renk kavramının gelişimini sağlayan bu oyuncaklar, farklı şekilleri ile çocukların ilgisini çekerler. Kendi gelişimi ile birlikte gereksinim duyduğu oyuncak türü de değişen çocuk, bir süre sonra kendisinin hareketlendirebileceği ve defalarca aynı hareketi yapabilecekleri oyuncakları ilgi ile izlerler.

Çocuklar, düş güçleri ile zaman zaman düşsel arkadaşlar da yaratabilirler. Bu düşsel arkadaşlar, onlarlar çeşitli eylemleri paylaşan, onlara kendi kendilerine karşılarında biri varmışçasına konuşma olanağı tanıyan, onları yalnızlıktan kurtaran can simitleri gibidir. Genellikle ilgiden yoksun olduğunu düşünen çocukların bu tür düşsel arkadaşlar yarattığı düşünülse de bu her zaman doğru değildir. Bu arkadaşların bazı çocuklar tarafından bir sır gibi saklandığı gibi, bazı çocukların da düşsel arkadaşlarını sürekli ön planda tuttukları yeme içme uyuma gibi eylemlerde sürekli birlikteliklerini vurgula­dıkları görülebilir. Çocuk davranışlarına eşlik edecek, onay verecek bir merkez aramaktadır aslında. Bu tür düşsel arkadaşlar, çocuğun içindeki bu gereksinimin karşılanmasına yardımcı olurlar. Bu tür arkadaşlar, genelde gerçek arkadaşlıkla oluştuğunda kendiliklerinden yok olurlar ancak, çocuklar bu arkadaşları için oldukça yaratıcı tiplemeler oluşturabilmekte, onların hoşlanıp hoşlanmadığı şeyleri ve davranışları sıralayabilmekte, kendilerince özgün bir tiplemeye gide bilmektedirler. Çocuklar, kimileyin arkadaşlarına süper güçler ekleyebilmektedir ve bu konuda ısrarcı olabilmektedirler. Çocuk açısından bunun bir tür oyun olmasının yanı sıra, bir tür sosyal ve duygusal gereksinim olarak değerlendirilmesi de gerekmektedir.

KAYNAK: NİLÜFER PEMBECİOĞLU İLETİŞİM VE ÇOCUK