Göç Olgusu Üzerine

Yeryuvar Dünya varlığının eşit paylaşılmaması, dengenin gelişmiş amaçlı ülkeler için artması, göçlerin de artmasına neden olmaktadır. "Günümüzde dünya üzerinde 130 milyon kişi doğdukları ülkelerin dışında yaşamaktadır" açıklamasının "Dünya Bankasınca yapıldığını anımsarsak, yeryuvarda 130 milyon göçmenin bulunduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmakta güçlük çekmeyiz.

Günden güne varsıllık az sayıda kişilerin elinde toplanmakta artık. Bu konum salt ulusal değil, yeryuvarsal bağlamda da -ölçekte de- böyle. Gelirin ya da kaynakların dengesiz edinimi ve dağılımı, gelişmiş ülkelerin daha da varsıllaşmasına neden olmakta. Doğrudan yabancı yatırımcı ülkelerin başında ABD, ardından Avrupa ülkeleri ve Japonya gelmektedir. Anamal/sermaye devinimi, gelişmiş ülkeler arasında gerçekleşmektedir.

Bu bağlam "Göç Olgusu'nu zorunlu kılan öğelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, "sağlık", "çevre", "gıda-su", "enerji üretimi"; siyasal, dinsel, toplumsal yapılaşmalar; nüfusbilimsel/demografik yapı [gelişmiş ülkelerdeki yaşlı nüfus oranının çokluğu, genç ve göçmen işçi nüfusuna gereksinimi doğurmaktadır. (Örneğin şimdilerde AB ülkelerinde 19 milyon göçmen işçi var -kaçak işçilerle bu rakam 22 milyonu bulunmakta. AB'nin işlevsel çalışan nüfusun emeldi nüfusa oranını dengede tutabilmesi için, 2025 yılına kadar 135 milyon göçmen işçiye gereksinim duyduğu söz konusu.)]; göçmenleri kullanma/beyin ve -nitelikli/kalifiye- işgücü göçü [bilim- insanı (Türkiye'nin yanı sıra Hindistan, Pakistan, Rusya; Almanya'nın yanı sıra ABD her yıl ortalama 327 bin; Japonya 609 bin, Ingiltere 114 bin ve Fransa 99 bin nitelikli göçmeni ülkelerine getiriyor-)] söz konusu.

"Göç o1gusu"nun özce irdelenme sonucu

Yeryuvar ekonomisinde "Küresel İkinci Dalga"nın yoğunlaştığı 1980 sonrası süreçte çok kapsamlı değişiklikler oluştu. Küresel ölçekte çalıştırma/ istihdam, üretim, anapara/fınans yapısını değiştirdi. Ulusal ekonomik yapılar uluslararası ekonomik yapılara bu süreçte daha fazla uyumlu olup, uluslararası ticaretin oylumu/ hacmi arttı, tarihte görülmeyecek oranda ve hızda uluslararası anamal akımları genişledi. Bilişim ve ulaşım uygulayımbilimindeki/teknolojilerindeki gelişmeler "Karmaşık Uluslararası Üretim Ağlarının kurduğu işleyim/ sanayi üretim dışsatımı/ihracatı yoğun bir artışa gitti. Kuzey/gelişmiş-Güney/ gelişmemiş (!) ve gelişmekte olan ülkeler arasında etkin bir satımcılık/ alı m-s atım/ticaret yoğunlaştı. ABD ve AB'nin başat ekonomileri Almanya ve Fransa "Kuzey Ticareti'ni sürüklerken, Asya kıtasında Japonya ve Çin "Güney Ticareti"nin yaklaşık %80'nini belirledi. Yeni yeryuvanın dünyanın tek kutuplu değil, üç kutuplu (ABD, AB -Almanya ve Fransa-, Japonya ve Çin kutupları) yeryuvara/dünyaya doğru yönelmesi söz konusu oldu. ABD'nin söz konusu ülkeler arasında değiş-tokuşta olası birincil güç -gücü azalsa da- olduğu yine göz önüne serilmektedir. AB ve Japonya'nın gücünün Çin karşısında zamanla azalacağı söz konusu (Çin'in üretim dışsatımının/ihracatının çoğun ' ABD merkezli olması, kısa zaman diliminde her alanda yakaladığı hızlı büyüme artışlarını sürdürebilme ve ABD'ye karşı bir güç olarak varlık kazanma olasılığını zayıflatmakta, dahası Çin'in, ABD'nin geçmiş dönemlerde üretim alt ülkesi olarak kullandığı Güney Kore konumuna düşmesini olası kılmaktadır.)

Yeryuvar/dünya ekonomisindeki ticaret üretim yapısındaki değişime koşut olarak, uluslararası göçte de'-. Küresel ikinci Dalga" sonrası dönemde gelişmiş ülkeler de 1970'lerden bu yana önemli ölçüde değişti. Uluslararası göçün ana/temel konusu eski yeryuvardan yeni yeryuvara göçken, 1990'dan sonra değişen tutumbilimsel yapıya koşutlukla, uluslararası göçte de değişimler sağladı. Eski göç Güney-Kuzey ya da Kuzey- Kuzey- merkezliyken, yeni göç Güney- Güney bağını da beraberinde getirdi. Gelişmekte olan ülkeler eksenli göç Güney-Güney odaklı olup, gelişmiş ülkelerin gereksinimi doğrultusunda Büyük Ortadoğu merkezli bir göç olgusu karşımıza dikildi. (Gelişmiş ülkelerin kendi ülkelerine yönelik bir irdeleme yapıldığında, düşük ücretli göçmen işçilere yönelimin arttığı açık- seçik ortadadır.]

'Yasadışı Göç"ün ucuz emek ve esnek emek merkezli olduğunu yadsımak olası değildir. Bu göçü kişilere dayatan etmenlerin başında, yine daha iyi bir yaşam ve iş bulmak isteği görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin daha ucuz çalıştırdıkları yasadışı göçmenleri bulmada sıkıntı çekmedikleri görülmektedir. Anamala üretim biçiminin amacının daha yüksek gelir/kazanç/kâr ve daha yüksek büyüme olduğu yadsınamaz bir gerçek olduğundan, yasadışı göçe göz yummak söz konusudur. Bu bağlamda "Göç Olgusu" salt ulusal değil Uluslararası, dahası küresel siyasaya/politikaya dönüşmüştür artık. Küresel emek ise son yirmi beş yıl içinde dört kattan daha fazla artmış olduğundan, işsiz ve çalışan yoksul durumda olan yaklaşık 1.5 milyar insan daha iyi yaşam koşullan adına gizilgüç olarak beklemededir.

Şimdilerde "Göç Olgusu'nun salt ulusal değil, uluslararası bir sorunsal olduğunu yadsımak olası değildir. Yasal ya da yasadışı yollarla yakın ya da uzak ülkelerden göç desteklendiği oranda kaygı ve korku da derinleşmektedir.

Bu bağlamda küresel gelişme özel girişimcinin/liberalizmin bir sonucu olduğundan, malların, hizmetlerin ve anamalın alım-satımcılığının/ticaretin de küreselleşmesi bir vargı/sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki anamalın küreselleşmesini onamakla/ evetlemekle "insan emeği"ni gücünü onamak aynı potada erimemektedir. "Göç Olgusunda insansal, dinsel, budunsal/etnik, yaşamsal, türesel/ hukuksal, ekinsel/kültürel, davranışsal/ tinsel/psikolojik, toplumsal/ sosyal ve kişisel benzeri sorunlar göç alan ulusların sorunları olarak hemen gündemde hep kalacak gibi görünmektedir.

"Son Söz" yerine...

"Göç Olgusu" çoğun tutumbilimsel/ ekonomik kaynaklı bir olgudur. Ne var ki ekinsel, eğitimsel-öğretimsel, bilimsel ve yaşamsal yanlarının olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

"Geçim Kaygısı"nın yoğunluğunca bir "zorunluluk" olduğu denli, daha "insanca bir yaşam"dan kaynaklanan bir "isteklilik" de söz konusudur. Daha türesel/hukuksal, daha entelektüel/ aydınsal/aydınlamacı daha ekinsel/ kültürel ve sanatsal, daha eğitim ve öğretimsel gelişkinlik için de "göç'e başvurulması söz konusudur.

Gelişmiş -ya da Kuzeyliler denilen- ülkelerin nüfus, bilim insanı, emek gücü benzeri gereksinimlerini karşılamak amacıyla gelişmemiş ya da az gelişmiş -Güneyliler denilen- ülkelerin insan gücünden ucuzca yararlanma isteği sanırız içinde bulunduğumuz yüzyılda da sürecektir.

Gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerin kendilerini geliştirme çabalarını istemeleri, bunun için kalkınma, İlerleme, değişme ve dönüşme tutumbilimsel-toplumsal- politik (ekonomik-sosyal-siyasal) siyasalarım irdelemeleri ve gelişimsel bir yenilikçiliği yaşama geçirmeleri denli, "Yeryuvar Gemisi"nde herkesin yer aldığı düşünüyle "Küresel Sömürü"nün ortadan kalkması, yeryuvar kaynaklarının türece/hakça paylaşılması, "Uluslararası Ussal/Akılsal Payda"da birleşilmesi ('Yeryuvar Gemisi"nin batmasıyla insanlığın batacağının bilinmesi düşüncesi bağlamında] kaçınılmaz görünmektedir.

Halkerki/demokrasi, tüm siyasalar içinde şimdilerde en istenilen siyasa olarak karşımızda durmakta. Ne var ki salt bir yönetim biçimi adı olarak durduğu, bireysel, toplumsal, evrensel, özce "insansal" (ekin, sanat, siyasa, eğitim-öğretim, sağlık, gıda-su, çevre, tüze/hukuk, türe/hak benzeri olgularını içerir) bir konuma ulaşmadığı sürece, varsılların yoksulları ve yoksunları sömürmesi, "Küresel Yılgı"nın/terörün yeryuvarı yiyip bitirmesi, ne acı ki, çok uzak bir zaman dilimi olarak görünmemektedir.

Sorun salt "Göç Sorunu" değildir; "insanın insanca Yaşaması Sorunu'dur. Doğayı kirleten, bozan, yokluğa sürükleyen "İnsan"ın, törebilimsel/ etik olarak da kirliliği söz konusu. Düşünsel, davranışsal/eylemsel sorunların yaşandığı bir çağda, "Korku Ekini/Kültürü" yerine "Sevgi Ekini'nin geçmesi bir düşülkü/ütopya olmamalıdır artık. Bu bağlamda ulusal ve uluslararası siyasaların kendini gözden geçirmesi, tarihsel süreçlerini derinlemesine irdelemesi, "İnsanlık" paydasında buluşup, yeryuvanın ve insanlığın bugünü ve yarını adına çözüm yollarını üretmesi; aydınların, düşünürlerin, bilim insanlarının, sanatçıların, tutumbilimcilerin/ ekonomistlerin, eğitim ve öğretimcilerin, siyasetçilerin yüzeysel söylemlerden uzak, derinlemesine bir ortak düzlükte/platformda buluşması kaçınılmaz, olmazsa olmazdır. Söz konusu buluşma salt "Göç Olgusu" sorunsalını değil, "İnsanlık ve insanlığın Bugünü-Yarını" sorunsalını da, küçük hesaplar bağlamında değil, "Büyük Düşünme" doğrultusunda irdeleyip çözümlemelidir. Yoksa, yavaş-hızlı su alan 'Yeryuvar Gemisi"nde sağ kalan -kaptan/kaptanlar, çımacılar, yolcular... - kalmayacak, tümden "göç" edeceğiz.Tan Doğan/ Yazar