Kadın Ölümleri

Ne Olur Sevme Beni!

2002 yılında eşleri tarafından öldürülen 66 kadın varken, bir on yılda bu rakamların 20 katına, yazıyla YİRMİ KATINA çıktığı belirtilmektedir.İnsan ölümlerinin rakamlarla ifadesinin tatsızlığı bir yana; hepimizin şimdi , şu anda durup düşünme zamanıdır.

Önceleri sadece gazetelerin üçüncü sayfalarında rast geldiğimiz, çoğunlukla da şöyle bir okuyup, '' cık cık cık '' diye hayıflanarak geçtiğimiz aile içi şiddet haberleri son zamanlarda artık manşetlerde yer alır oldu. Aile içi şiddete dair haberlerin manşetlere ya da ana haberlerine teşrifi, sadece farkındalığımızın, konuya dair duyarlılığımızın artmasından ötürü değil maalesef; şiddetin hem sayıca artması, yaygınlaşması ; hem de daha bir yoğunlaşıp , neredeyse hemen her durumda bir refik tarafından , mevcut ya da sapık eşin / sevgilinin, bir refikanın öldürülmesiyle sonuçlanan trajik durumlara yol açmasından olsa gerek. Sayılar öyle böyle değil ! 2002 yılında eşleri tarafından öldürülen 66 kadın varken, bir on yılda bu rakamların 20 katına, yazıyla YİRMİ KATINA çıktığı belirtilmektedir.İnsan ölümlerinin rakamlarla ifadesinin tatsızlığı bir yana; hepimizin şimdi , şu anda durup düşünme zamanıdır. Şarkıda ki gibi '' neler oluyor bize, bize neler oluyor '' diye sormadan edemiyorum. Zira bu ülkenin seçkin ozanlarının yere göğe koyamadığı '' korkunç mübarek elleri, ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle analarımız, avradımız, yarimiz olan kadınlar kadın'lar, kadınlarımız '' ne oluyor da eşleri / kocaları, erleri, yavukluları tarafından darp ediliyor, kimi zaman katlediliyor ? Mübarek ellerin sahiplerinin celladlarına gülümserken çektirdikleri son resmin arkasında ki satırlar da neler yazıyor. Neler gizli bu satır aralarında ? Yazıyı kuramlara boğmadan bir iki kelam edelim.

Aile içi şiddetin var olduğu ailelere bakıldığında tek tip bir yapı gözlenmemekte , şiddetin biçimleri ve örüntüleri farklılıklar arz etmektedir. Şiddeti ortaya çıkaran dinamikler arasında , eşin ilişkide denetimi yitirdiği düşüncesine tepki, karşılanmayan bağımlılık gereksinimleri, korkular,kaygılar / bunalımlar, engellenmeler, kendilik değerine dönük tehditler olabilir. Aralıklı olarak görülen çok ciddi, şiddetli öfke altında eşin özgül kişilik bozukluğu yatabilir. Dayak atan erkeklerin bir kısmının şiddeti sadece evde, aile içerisindedir. Dışarıda münis bir olarak bilinir. Bazıları sıkıntılıdırlar ve iyi- kötü, sevgi- şiddet sarmalında gidip gelirler; dengesiz oynak bir haleti ruhiyeleri vardır. Bir bölüğü ise her daim şiddet doludur. Çatışması sadece evde ve evdekilerle değil, tüm bir toplumladır. Eşe ve yakınlarına karşı şiddet gösterme olasılığı kişinin içine doğduğu , içinde şekillenip boy attığı ailedeki şiddetin varlığı, olumsuz toplumsal, ekonomik koşullar: düşün kendilik değeri gibi kişisel unsurlar ; alkol veya madde kullanımı; biyolojik yapı; yaşam akışı içerisinde ki keskin virajlar ile ilişkili ve orantılıdır. Kişinin ebeveyninin özellikleri ve ilişki biçimi de yeni ilişkiye ve gelecek nesillere taşınır. İstismara maruz ve tanık olmak: alkol bağımlısı, düşmansı ya da çökkün kişilik özellikleri gösteren ebeveyne sahip olmak bu unsurlar arasında sayılabilir. Alkol alımı ile saldırganlığı doğrudan ilintilendirmek doğru olmasa da, alkol aile içi saldırganlıkta en sıklıkla karşılaşılan müsebbibdir. Alkol, farmakolojik özellikleri nedeniyle, algılama, akıl yürütme ve davranışların sonucunu hesap edebilme yetilerini bozarak, saldırganlığı kolaylaştırabilir.

Ayrıca örneğin, kafa travmaları, dikkat eksikliği- hiperaktivite gibi bazı klinik durumlarda da aile içerisinde şiddet davranışı saha sık olarak gözlemlenmektedir.

İlişki sürecinde evliliklerin ilk yıllarında, gebelik sürecinde, ayrı yaşama, boşanma- özellikle, boşanmanın mahkeme süreci ve hemen ertesinde- şiddetin arttığı görülmektedir. Ev dışında da şiddet davranışı gösteren, eşine tecavüz eden, hayvanlara karşı kötü davranan, eşini hayati tehlikeye yol açacak denli örseleyen ve onu öldürmekle tehdit eden erkeklerin eşlerinin daha çok öldürülme riski altında olduğu izlenmiştir.

Ruh sağlığı çalışanlarına düşen görevler

Öncelikle belirtmeli ki, ruh sağlığı çalışanları kendilerine başvuran bireyleri önyargısızca , yargılamaksızın , her tür ideolojiden uzak durarak, Mevlana hoşgörüsü ve kabulü ile dinlemeli; anlamaya ve yardım etmeye çalışmalıdırlar. Hekim taraflar arasında ki sorunlarda taraf değildir, hakem, hakim değildir. Ama yaşamdan ve özellikle çocuklardan yana olmalıdır. Hekim veya aile terapistleri kendilerine bireysel ya da çift olarak başvuran olgularda fiziksel istismarı, şiddeti düşündürecek izleri, örneğin sıyrıkları, morlukları not etmeli, bu durumu daha ayrıntılı olarak sorgulamalıdır. Evliliğin niteliğine, evlilikte karşılıklı doyuna dair yargılayıcı, suçlayıcı olmayan bir tutumla sorular yöneltmelidir. Mevcut ilişkide ki ve kişilerin geldikleri aile ilişkilerinde ki şiddetin sorgulanması güncel ve olası şiddet riskinin değerlendirilmesi açısından önemlidir.

Ruh sağlığı çalışanları, görüşmede lisan-ı münasiple şu soruları da sormalıdır:

Aileniz de dayak yiyen var mıydı, dayak yediğiniz oluyor muydu ? Eşinizin sizi ölümle tehdit ettiği oldu mu ? Eşinizin sizi evden ayrılmak istediğinizde şiddet uygulayarak engellediği, işe veya okula dönmek istediğinizde önünüzü aldığı oldu mu ? Eşinizin istediği olmadığında ne olabilir ? Eşinizin bir tartışma sırasında veya üzerinde uzlaşamadığınız bir konu olduğunda sizi incitmekle, öldürmekle tehdit ettiği oldu mu ? Eşinizin değer verdiğiniz eşyaları yırttığı parçaladığı oldu mu ? İstemediğiniz zamanlarda sizi cinsel ilişkiye zorladı mı ? Attığınız her adımın izlendiği, sizi yoklamak amacıyla evi bir günde onlarca kez aradığı, sizi kendisini aldatıyor olduğunuz şeklinde itham ettiği oldu mu ?

( Meraklısına not : Sting'in The Police Grubunun every step you take... I'am watching you şarkısını dinlemenin tam sırasıdır. )

Eşin alkol ve madde kullanması, iş / işsizlik sorunları, gebelik , çocuklara dair sorunlar ayrıca değerlendirilmelidir. Eşin özellikle şiddete maruz kalma ve öldürülme riskinin arttığı dönem, kadının evden ayrılmak, ilişkiyi sonlandırmak istediği dönemdir. Giderek artan şiddet ve özellikle bıçak, tabanca gibi trajik sonuçlara yol açabilecek silahlarla yaralama, öldürme,tehditlerinin varlığına karşı hekim uyanık, dikkatli, temkinli olmalıdır.Ölümcül risk işaretlerini fark edebilmek çok önemlidir. Ancak böylesi durumlarda – bir çuvaldız da bize – hekimlerin yeterince eğitimli , donanımlı, deneyimli olmadığını da belirtmek gerekir. Bu tür durumlarla karşılaşılan ruh sağlığı çalışanlarının diğer meslektaşlarından yardım alması , değerlendirme ve tedavi sürecine birden fazla yaklaşım biçiminin ve birden fazla profesyonelin dahil edilmesi yararlı olabilir. Hem sorunun ciddiyeti birden fazla bakış açısını, esnek taktik ve stratejilerinin uygulanmasını, hem de hekimin bir başka kurban olmaması için sorumluluğunun yayılıp paylaşılmasını gerekli kılabilir.

İlişkilerin iyi niyetle başladığı kabulüyle yola çıkıyorum. Ama bazen bu ilişkilerin tükendiği, bittiği de bir vakadır. Bu tür durumlarda olgun sağlıklı ve seven insanın partnerine izin verebilmesi; reddedilmenin , artık istenmiyor olanın verdiği acıyla, '' narsistik öfke''yle başa çıkabilmesi bu öfkeyle yetinip sevdiğini yok etme ediniminde bulunmaması, sevdiğine '' karadutuna, çingenesine, gülen ayva ağlayan narına '' yol vermesi yolunu açması gerektiğine inanıyorum.

Kitap elimin altında değil şimdi ama can yayınlarından çıkan Arundhati Roy'un Küçük Şeylerin Tanrısı romanında yazarın kitabı annesine ithaf cümleleri kafamda dönenip duruyor şimdi : '' Beni kendisini bırakıp gitmeme izin verecek denli çok seven anneme '' İlk anda tuhaf geliyor insana. Hem seviyor, hem de sizi bırakıp gitmesine izin veriyorsunuz ! Ama, evet ; olgun sevgi böyledir. Günü geldiğinde, sevdiğinizin sizi bırakıp gitmesine izin verebilmektir.Bu sadece karı koca ilişkilerinde değil; ebeveyn ve çocuk ilişkilerinde de böyledir.

Böylesi olgun bir sevgi olmuyorsa, olmayacaksa... Ne olur sevme beni '' Haydi sözü yaşamdan ve sevgiden taraf olan Louis Aragon ile noktalayalım:

Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapılarını / Ölmek daha kolaydır sevmekten / Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam/ Sevgilim...

Dr. Levent TOKUÇOĞLU / Psikiyatrist