Küreselleşme Ve Ruh Sağlığı

Küreselleşme Ve Ruh SağlığıBir süreden beri dünyamızın yaşadığı ve 'Küreselleşme" adı verilen ekonomik, teknolojik, siyasal ve kültürel sürecin ana yönleri, nelerdir? "Küreselleşme"sürecinin ruh sağlığına ve ruh sağlığı hizmetlerinin örgütlenmesine etkileri hangi alanlarda ortaya çıkıyor? İşte bu soruların...>

Bir süreden beri dünyamızın yaşadığı ve 'Küreselleşme" adı verilen ekonomik, teknolojik, siyasal ve kültürel sürecin ana yönleri, nelerdir? "Küreselleşme"
sürecinin ruh sağlığına ve ruh sağlığı hizmetlerinin örgütlenmesine etkileri hangi alanlarda ortaya çıkıyor? İşte bu soruların yanıtlarını merak edenler için geçmişteki kökenleri ve önümüze serdiği tuhaf gelecek perspektifiyle "Küreselleşme Dosyası"nı açıyoruz.

Şimdi gerçekten farklı bir dünyada yaşıyoruz!"Yirminci yüzyılın sonunda içinde yaşadığımız dünya, önceki çağlardan gerçekten farklı bir dünya mıdır?" sorusuna "Evet öyledir" diye cevap veren sosyolog Anthony Giddens, küreselleşmeyi ekonomik olduğu kadar siyasal, teknolojik ve kültürel çok boyutlu bir olgu olarak görür. Ona göre 1960'lardan sonra iletişim sisteminde görülen dev değişiklikler, küreselleşme sürecinin temelini oluşturmakta, onu tüm boy utlarıyla etkilemektedir.

Tarihte ilk defa dünyanın bir yanıyla öbür yanı arasında anında iletişim kurma olanağı var. Anında elektronik iletişim sadece haberlerin ya da bilgilerin daha çabuk aktarılmasını sağlayan bir yol değil. Anında elektronik iletişimin varlığı, ister zengin ister yoksul olalım, yaşamlarımızın tüm dokusunun değişmesine neden oluyor. (Giddens 2000, s.24)

YALNIZCA DÜNYA DEĞİL TÜM YAŞAMINIZ DEĞİŞİYOR!

Enformasyon teknolojilerinin altyapısında ki muazzam değişimle birlikte, ekonomin in sanayi ağırlıklı olmaktan çıkıp hizmet sektörüne odaklanması yaşamımız üzerinde belirgin bir etkiye sahip. Bilgi, eğlence, ilet işim, elektronik ve finans alanındaki hizmetler ekonominin can damarı haline gelince yaşamlarımız da ona göre şekillenmeye başlıyor.

Çalışma yaşamından kaynaklanan bu değişiklikler haricinde, enformasyon teknolojilerinin yaşamımızda yol açtığı yenilikler küreselleşmeyi, "orada" bizden uzaklarda olan bir şey değil aynı zamanda "burada" yanı başımızda olup, yaşamlarımızın mahrem ve kişisel yönlerini de (cinsellik, evlilik, aile) derinden etkileyen bir olgu olarak görmemiz i gerektiriyor. Bir süreden beri özellikle elit tabakanın ama giderek enformasyon teknolojilerini kullanan herkesin yaşamında "bur ası" ve "orası", "iç" ve "dış", "yakın" ve "uzak" ayrımlarının bir anlamı kalmadı.

Dünyanın herhangi bir yerinde olan olay, dünyanın herhangi bir yerindeki insanın gündemine giriyor. Ulaşım araçlarındaki gelişim de dünyanın dört bir yanına daha çok hareket etmem ize, coğrafyanın hayatımızdan silinmesine önemli bir katkı yapıyor (Bauman 1999a, S.20). Tüm bunların sonucu olarak kendim iz hakkındaki düşüncemiz ve başkalarıyla ilişki kurma biçimlerimizde dünya çapında bir devrim yaşanıyor. Küreselleşmenin ruh sağlığını en çok etkileyen boyutu, işte bu kültürel yaşamdaki değişiklikler, yani onun insani yüzüdür.

Gelenekler ortadan kalkarken, benlik kimliklerimiz (ego-identity) yenileniyor'
Enformasyon teknolojilerindeki değişim e bağlı olarak geleneklerin etkisi dünya çapında gerilemeye, bununla birlikte "ben" (seif) algımız ve duygumuzun da temelleri sarsılmaya başlamıştır. Geleneksel toplumlarda "ben duygusu" (self-feeling) ve "benlik kimliği" (ego-identity) büyük ölçüde bireylerin topluluk içindeki konum ve rollerinin istikrarıyla korunmaktadır. Geleneğin çökmesiyle "ben duygusu" ve "benlik kimliği" yeniden bir yapılanma geçirmek zorundadır. Giddens'a göre (2000, s.61) zaten psikoterapi ve psikanalizin günümüzdeki temel görevi bu "benin yenilenme gereksinimine bir yanıt verebilmektir.

Giddens'ın psikoterapiyi ve psikanalizi içeren sosyolojik analizi, "nesne ilişkileri" ve self psikolojisi gibi yaklaşımların niye ortaya çıktıklarını açıklamak için bir fırsat sunduğu gibi, bir süreden beri ortalıkta sıkça görünmelerine rağmen "kros kültürel psikiyatri" ve "kültüre-özgü psikoterapi" isteklerin (Gök a, 1997) gerçekte hiçbir zaman amacına ulaşamayacaklarını da işaret etmektedir. Küreselleşmeyle birlikte, çok-kültürcülük söylemlerinin (Gutman, 1996) gölgesinde ve ark asında asıl gelişenin bir tek-kültürcülük, bir homojenleşme olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. İnsanların yaşam tarzları standartlaşıyor. Küreselleşmeyle birlikte, Batılı ekonomik davranış dünyanın geri kal anı tarafından da içselleştiriliyor (Yıldırım 2000, s.74). İnternetin tüm dünyanın Kuzey Amerikalılar gibi yazıp düşünmesini sağlam ayı amaçladığı şeklinde eleştiriler yöneltiliyor (De Benoist 1996, s.120).

AİLE ÇÖZÜLÜLÜYOR, MAHREMİYET, AŞK VE EROTİZM BİÇİM DEĞİŞTİRİYOR'

Geleneksel aile ekonomik bir birimdi. Orta Çağ Avrupa'sında evlilik cinsel aşka bağlı olmadığı gibi, aile yuvası da cinsel aşkın yeşereceği bir yer olarak görülmüyordu; genellikle kadınlar ve çocuklar haklardan mahrumdular. Bugün ise bir süreden beri birçok şeyin ölümünden olduğu gibi "ailen in ölümünden de bahsediyoruz. Belki hal a evlilik yaygınlığını koruyor ama bu artan boşanmalarla birlikte oluyor ve artık evlilik çift olmanın tanımlayıcı bir öğesi değil. İngiltere ve ABD gibi ülkelere sık boşanma, evlenme oranlarından dolayı "çok boşanma, çok evlilik" toplumları deniyor. Bazı ülkelerdeyse tüm doğumların üçte birinden fazlası evlilik dışında gerçekleşiyor, tek başına yaş ayan insanların oranı hızla artıyor ve aynı şekilde Batı'da doğurma oranları düşüyor. Son yıllarda Batıda başlayan bir dalga hızla tüm dünyaya yayılıyor; cinselliğin ürem eden tamamen ayrı bir süreç haline gelmesiyle cinsel yaşamlar kökünden değişiyor.

Cinsiyetler arası eşitliğin yanı sıra gelen eksel aileyle bağdaşmaz olan cinsel özgürlük anlayışı yaşama geçiriliyor. Anne-baba-çocuk ilişkileriyle birlikte cinsel ilişkiler ve aşk bağları da değişiyor (Giddens 1996).Mahremiyet alanındaki tüm bu değişiklikler, enformasyon teknolojilerindeki devrimle birleştirildiğinde, ruhsal rahatsızlıkların görünüm ve içeriklerinin ve buna bağlı olarak başta psikoterapiler olmak üzere ruhsal tedavilerin ciddi biçimde değişecekleri söylenebilir (Göka 1999). Küreselleşmedeki mekan değişimleri baz en çok acıklı olabiliyor; insan ömrünün uzaması da pek çok soruna yol açabiliyor!

Küreselleşmeye doğrudan bağlanamasa da zamanımızın önemli bir değişiklik alanı da, nüfus artışı, göçler ve dünya nüfusunun yaşlanmasında kendisini gösteriyor (Thurow 1997, s.74-97). Nüfus artışının yoksul ülkelerde daha çok olması, bu ülkelerde genel sağlık sorunlarının yanı sıra ruh sağlığı sor unlarının da artacağına işaret etmektedir. Her ne kadar küreselleşmeyle birlikte, turizm in de adeta Batı'dan dünyanın diğer yörelerine doğru "göç" diye nitelenebilecek ölçüde artışı söz konusuysa da ruh sağlığı açısından asıl sorun, gelişmiş Batı ülkelerine yapıl an kitlesel göçlerde yaşanmaktadır.

Önümüzdeki yıllarda kitlesel göçleri durdurmaya yönelik vahşi önlemlere, ruhsal bütünlükleri dağılmış, ağır semptomlar sergileyen zavallı göçmen kitlelerine hazır olalım. Yaşlı nüfusunun artması ise insanlık tarih inde ilk kez yepyeni bir sınıf doğurmuştur. Ekonomik bakımdan faal olmayan, oy veren, sayıları giderek artan bu grup dünyayı şekillendiren en önemli güçlerden birisidir. Yaşlılar, sağlık gibi pahalı sosyal hizmetlere gereksinim duyan ve gelir kaynakları büyük ölçüde devlet olan insanlardır.

Devletlerin gelişmişlik düzeyine ve sosyal politikalarına göre, yaşlılara sunulan hizmetler değişiklik gösterecektir. Bilginin ve paranın yönetildiği ABD'de yaşlılığın biyolojisine, psikolojisine ve rehabilitasyona yönelik önemli yatırımlar yapılacağını, dolayısıyla psikiyatri ders kitaplarında yaşlılık dönemine ayrılan sayfaların artacağını ama dünyanın (Avrupa dahil) diğer yörelerinde yaşayan ruh sağlığı profesyonellerinin kıt kaynaklardan dolayı, öğrendikleri bu bilgileri büyük ölçüde kendi yaşlı nüfuslarına uygulamaya fırsat bulamayacaklarını söylemek kehanet olmayacaktır.

Popüler Psikiyatri Ocak – Şubat 2003 Sayı: 11 / Doç. Dr. Erol GÖKA