Ölüm Korkusu Üzerine...

Neyse ki bugün toparlanma günüm, sabah uyandığımda yeniden eski iyilik halime kavuştum ama bu süreçte hane halkına neler çektirdiğimi bir onlar bilir, bir de onlar... Ama sağ olsunlar “gık”larını çıkarmıyorlar, gerçi babam arada sırada bunalma belirtileri gösteriyor ama çabuk toparlanıyor... Hal böyle olunca dün gece düşündüm,
-Bu çekilir dert değil, diren diren nereye kadar? Ama bir de sonunu düşünüyor insan, mal um ölümü... Yıllardır merak ettiğim konudur,
-Acaba ben ölümden neden korkmuyorum? Yoksa kafadan birkaç tahtam mı noksan? Kim bilir belki de korkuyorumdur ancak farkında değilimdir...
Arpacık kumruları gibi ara ara düşünürüm işte, eee bu da insanlık hali:
Şu da var ki, kendimi analiz edebilmek, olaylar karşısında ne hissettiğimi, hissedeceğimi bilerek gardımı almak zaten benim tarzım.

Artık biliyorum
Ve artık yanıtını biliyorum. Ben de korku- yorum. Hem de ne korku! Nasıl mı keşfettim? Rüyamda... “Çocukluğumun geçtiği köy evimdeyim... Vakit gece... Ben erkek kardeşim Sadi ile aynı odada uyuyorum, Serap evde yok, muhtemelen hastanede nöbettedir.

Birden içimde büyük bir korkuyla uyanıyorum, sanki evde bana zarar vermeye çalışan bir şeyler var gibi. Ama ne olduğundan emin değilim. Bir insandan ziyade yabanıl bir hayvan ya da soyut bir şey. Bilmiyorum, dedim ya.
İlk aklıma gelen Serap oluyor, o evde olsa korkmazdım, diyorum.
Bir yandan da içimdeki korkudan kurtulabilmek için annemi çağırıyorum ama sesim çıkmıyor, yataktan kalkıp lambayı yakarsam daha az korkacağımı, kendimi güvende hissedeceğimi düşünüyorum ama hareket edemiyorum.
Güç bela annemle babamın odasına kadar ulaşıp kapıyı çalıyorum ama çok az ses çıkıyor. Maşallah bizimkiler de öyle derin uyuyorlar ki sesimi duyuramıyorum. Haa bir ayrıntı daha var tabi... Evin sokak kapısı sonuna kadar açık ve dış ardan ürpertici bir soğuk ile ılık arası rüzgar esintisi içeri giriyor.”

Yorumum
Rüyam ya da kabusum nasıldı ama? Şahsen ben çok beğendim. Uyanır uyanmaz hemen televizyonu açtım. Sesi ve ışığında kendimi güvende hissetmek için. Ardından da rahmetli Freud’u rüyamı yorumlayabilmek, bilinçaltımın derinliklerine inebilmek için yardıma çağırdım. Sağ olsun, hiç üşenmez gelir böyle anlarımda. Yine geldi ve dedi ki:
-Bak Sibel, köyde, çocukluğunun geçtiği evindesin.
Çünkü orası kendini en çok güvende hissedebileceğin mekan ama aynı zamanda köklerinin olduğu ve nihai dönüşünü yapacağın yer.
İkincisi Serap’ın evde olmaması ve benim “Serap olsaydı korkmazdım”, düşüncen. Çünkü o doktor ve onun yanında kendini güvende hissediyorsun ama günü geldiğinde artık yanında olamayacağını da biliyorsun.
Annen ve babana gelince onların da elinden bir şey gelmeyeceğini biliyorsun ama evde onların varlığını hissetmek yine de güven verici.
Sadi’ye gelince; farklı kentlerde yaşadığımız için ona hiç seslenmemiş olabilirsin. Buna ben Freud bile anlam veremedim.
Ve gelelim sokak kapısının açık olmasına. Sokak kapısı dışarıdan gelen tehlikelerden korur ve açıksa tehditlere açıksın, demektir. Gece, karanlık zaten malum, bilinen şey. Freud’a bir kez daha yolumu aydınlattığı için minnet duygularıyla teşekkür edip gönül rahatlığıyla uykuya devam ettim.
Feylesof Sibel der ki...
Korkmak değildir korkaklık ve cesur olmak değildir korkularından kaçmak. Önemli olan korkularımızdan kaçmayıp, onlarla yüzleşebilmemiz.

Sibel KALAYCI / Gazeteci / Popüler Psikiyatri