Televizyonun İzleyici Çocuğa Etkileri

Çocukların pek çoğunun kendi odasında bulunan ve pek çok kanal program seçeneği bulunan televizyonları olmasa da çocukların televizyon izlemliği söz konusudur. Bu izlerlik hem diğer aile üyeleri tarafından zaman zaman teşvik edilmekte, zaman zaman da çocuk açısından bir kısıtlamaya gidilmeksizin, yetişkinlerin izlediği tüm programlara eşlik etmeleri söz konusudur. Genede günümüz çocuklarının TV kanalları açısından çok fazla seçim şansı bulur maktadır.

Radyo Televizyon Üst Kurulunun 18 Eylül 1997 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan televizyon ve radyoların lisans ve frekans başvuru sayısın bakıldığında çok yüksek bir sayı ile karşılaşılmaktadır. RTÜK'ün belirttiğin göre, 1998'de 230 yerel 15 bölgesel, 16 ulusal televizyon başvurusu yapılmıştı Bu sayıların yanında 70 kablolu yayın başvurusu da yapılarak onaylanmıştır."

Aziz, "Televizyonun pekiştirme niteliği, izleyeni bir başka kişi yapına: Başka bir deyişle etken (aktif) olan kişiyi edilgen (pasif) edilgen olan kişiyi n etken yapamaz" demektedir. Bu açıdan bakıldığında çocuk yalnızca çizgi fili izleme süresince hareketsizdir. Dış görünüşü, vücudu hareketsizdir. İç yapısına bakıldığında zihinsel olarak bir hareketlilik söz Konusudur. Gerçekte sessizlik, başka deyişle edilgen dinleme, kabul edilmiş olmayı simgeleyen sözsüz bir iletidir.

Bu durum çocuğun kendisine ulaşan uyanlar üzerinde kavramsal yetilerini düşünme yönünde düzenlemesi olarak görülmektedir. Böylece çocuk, çizgi filmi izlerken olayla özdeşleşir, bir şeyler kapar, düşünebilir, izlediklerini zih­ninde yeni bir boyuta sokar. "Kişinin duygusal olarak özünü başka bir kişiyle ve ya grupla birleştirilmesi" olarak tanımlanan özdeşleşme yoluyla çocuk öğ­renmiş olur.

Gerbner'in "Televizyon ve Kültürel Göstergeler" ("TV and Cultural Indıcations") adlı projeli çalışmasındaki bulgulara göre. Amerikan TV program­larında gerçek dünya çarpıtılarak verilmektedir. Bu programlarda gösterilen dünya, gerçekte olduğundan çok kötülüklerle doludur. Bu programların dün­yayı dolaştığını düşünürsek, dünyanın tek bir yönde olumsuz olarak algılandığı­nı söyleyebiliriz.

Çocukların filmden nasıl ve ne derecede etkilendikleri, film izleme sıklığı ile orantılı olarak değişebilmektedir. Çocukların filmlerden kötü etkilenmeleri konusunda yapılan araştırmalar, çocuğun daha sık kullandığı televizyon izleme kimliğini irdelemeyi amaçlamaktadır. Çocukların sinema filmi izlerliği ve bu­nun olumlu ya da olumsuz etkileri konusunda daha az çalışma bulunmaktadır. Fransa'da yapılan bir araştırmaya göre çocuklar senede 900 saatlerini okulda geçirirken, TV izlemeye 1200 saat ayırmaktadırlar.

Ayrıca uzmanlar, çocukların günde en fazla iki saat TV izlemelerini önermektedirler. Amerikan Çocuk Ba­kımı ve Sağlığı Akademisinin araştırmasına göre, 3–5 yaşındaki çocukların günde iki saatten fazla TV izlemeleri onları hırçın yapmaktadır. Ayrıca, Avusturya'da yayınlanan tıp dergisi Medizin'de yer alan bir habere göre, televizyon, çocukların dünya ile bağlantısını azaltmaktadır. Aşın miktarda tele­vizyon izleyen çocuklarda ciddi tıbbi rahatsızlıklar görülmektedir.

Hırçınlık, huzursuzluk, hiper-aktivite gibi davranış değişiklikleri çocuktaki rahatsızlığın başlıca belirtilen olarak sunulmaktadır. Avusturyalı Doktor Ingomar Mutz, aile­leri televizyon konusunda daha bilinçli, daha duyarlı olmaya çağırmakta ve amacının televizyon ve basına karşı savaş açmak olmadığını vurgulayarak, aile­lerin, çocuklarının neyi ve ne kadar süre izlediğini sıkı biçimde kontrol etmesi gerektiğini belirtmektedir.

Çocukların ekranda çok sık karşılaştıkları şiddetin onları hırçınlığa ve toplum dışına ittiğini savunan uzman, aynı zamanda televiz­yonun sunduğu iki boyutlu dünya sayesinde çocuklarda yer ve zaman kavramı eksikliğinin baş göstereceğine dikkat çekmektedir. Çevrelerini yeni kavrayan küçük beyinlerin, televizyon yayınlan yüzünden gerçek ve düş dünyası arasında zor ayırım yapabildiklerinin altını çizen Dr. Mutz, bunun çocuklarda uykusuzluk, sürekli korku, fiziksel hareket eksikliği ile çevreye uyum sağlamada zorluklara yol açtığını belirtiyor. Çocukların bu tür rahatsızlıklardan korunması için uzman tarafından önerilen yollar ise son derece açık ve kolay görünmektedir.

• Çocukların, yalnızca kendilerine yönelik yayınları izlemelerine önem, verilmelidir

• Uzun süre ekran başında yalnız kalmaları engellenmelidir

• Televizyon izlemek, kesinlikle çocuğa bir ödül olarak sunulmamalıdır

• Ekran, kesinlikle bebek bakıcısı ya da uyumaya yardımcı bir gereç olarak kullanılmamalıdır

BBC araştırma raporlarına göre çocuklar şiddet filmi izledikten sonra günlerce süren kötü düşlerden, hayallerden, kötü sahnelerine gözlerinin önün­den gitmemesinden ve fon müziğinden, gece tuvalete gidememekten, her an birisinin saldırısına uğrama endişesinden şikâyet etmektedirler.

Amerikan Pediatri Akademisi, Milli Zihin Sağlığı Enstitüsü ve Amerikan Sağlık Derneği televizyondaki şiddetin çocuklarda saldırgan ve antisosyal dav­ranışa neden olduğunu kabul etmektedir. Yine İngiliz Hükümetinin ekran Şiddeti ve Film Sansürü adlı araştırmasına göre, okul öncesi çocuklar izledikleri şiddet eylemlerini taklit etmektedirler.

Televizyon yayınlarından çocukların nasıl etkilendiği ile ilgili olarak pek çok araştırma yapılmıştır. Bu tür araştırmaların sonuçlarının kültürden kültüre, toplumdan topluma değişiklikler gösterebileceği bir yana, bireysel izleme bi­çimleri, ailesel tutumlar, izleme sıklığı ve yoğunluğu ile de ilgili olduğu düşü­nüldüğünde, her bir bireyin televizyondan nasıl ve ne ölçüde etkilendiğinin saptanılmasının güçlüğü ortaya çıkmaktadır.

Yine de genel geçer bazı olgular­dan söz edilmesi olasıdır. Öncelikle, televizyonda izlenen şeyin ne olduğunun bilinmesi etkilenimin dozunu ve kalıcılığını etkileyecek en önemli öğe olduğu­nu vurgulamak gerekir. Daha sonra izleyicinin yaşı ve algılama özellikleri önem kazanmaktadır.

Televizyon yayınları ile ilgili araştırmalar sonucunda mantıksal tutarlılığa sahip, açık ve iyi bağlantılı tartışmaları kapsayan, görüntü ve ses öğeleri iyi bütünleşen, ana noktaları önceden belirlenen ve vurgulanan televizyon program­larının iyi anlaşıldığı ve sonradan iyi anımsandığı ortaya çıkarılmıştır. Gerçek olduğu izlenimini veren programların, televizyonu izleyen çocuklarda daha fazla ilgi uyandırdığı ve dikkat çektiği belirlenmiştir.

Televizyon programlarının öğrencilerin düşgücünü arttırdığı, geliştirdiği, televizyon programlarını izleyen etkinliklerin, öğrencilerin televizyon izlemekten doğan edilgenliklerini giderdiği olumlu özellikleri olarak bilinmektedir. Televizyon programları 10–11 ve 13–14 yaşlarındaki çocukların ilgilerini uyandırdığı, zevklerini geliştirdiği, yaşantı alanlarını genişlettiği de bir gerçektir.

Okul öncesi yaştaki çocukların, televizyon programlarında kuklalara, çizgi filmlere, gülmece türünden hareketli şarkı ve oyunlara ilgi ve kuvvetli tepki gösterdiği belirlenmiştir. Televizyonda programlar kadar reklamların da ilgi çektiği bir gerçektir.

Çocuklar, reklamların, kısa, canlı ve hareketli iletilerden oluşan görüntülerinden hoşlandıkları ortaya çıkmıştır. Çocukların, televizyonda yinelenen programlarla karşılaşsalar bile aynı şeylerin defalarca tekrarından usanmadıkları da bilinen bir gerçektir. Çocukların televizyonda gördüklerini tekrar etmekten hoşlanmaları hem olumlu hem de olumsuz bir özellik olarak karşımıza çıkabilir. Eğitimle ilgili bilgilerin yinelenmesi ya da edinilmesi arzu­lanan davranışların yaşama aktarılması olumlu olarak görülebilirken, olumsuz davranışların yinelendiği, öfke, şiddet gibi kavramların daha sık gündeme geti­rildiği de görülebilmektedir.

Televizyon, tüm dünyada ailelerin en azından otuz yıldır sosyal ve özel yaşamını yönlendiren bir öğe konumundadır. Son zamanlarda, ülkemizdeki çocuk nüfusun önemine dikkat çekildiğinden ve konu ile ilgili araştırmaların çarpıcı sonuçlar içermesi nedeniyle gitgide daha çok ele alman güncel bir konu haline gelmiştir. Televizyon elbette çok etkileyici bir ortam sunar, üstelik bu hem çocukların hem de yetişkinlerin bir arada ya da ayrı ayrı ilgilerine ve beğe­nilerine hitap edebilecek denli zengin bir ortamdır.

Günümüzde, yalnızca ço­cukların değil, batıda yapılan araştırmaların sonuçlarına göre yetişkinlerin de fazla televizyon izlemelerinden dolayı tehlike altında olduklarını ortaya çıkar­maktadır. Ancak, çocukların konumu hem televizyonun etkisi ve gücü karşısın­da savunmasız ve zayıf kalmalarından hem de böyle bir etkilenimin izlerini yaşam boyu taşımak durumunda kaldıklarından daha da önemlidir. Yetişkinlerin çocukları televizyondan uzaklaştırmaya çalışırken kendi izleme alışkanlıklarını da kontrol altına almaları gerektiği gerçeği daha sık vurgulanır olmuştur. Tele­vizyon ve film izleme alışkanlığı çocuğu yalnızca yaşamın gerçeklerinden kopa­rıp bir düş dünyasına götürmekle kalmaz, öylesine önem kazanabilir ki, çocuk bazen yaşam için gerekli olan yemek, içmek, hava almak, hareket etmek gibi eylemleri gerçekleştiremez duruma gelebilir.

Televizyonun olumsuz etkileri söz konusu olduğunda, söylenecek çok şey vardır. Öncelikle televizyonun çok ve sürekli izlenmesi çocukları edilgenleştirebilir. Belli bir süre izlenen programlar sonucunda oluşan kavramlar çocukları genellikle olumsuzluğa itmektedir. Televizyonda şiddet olaylarının çok izlen­mesi bazı çocuklarda paranoya bazılarında da bu çeşit olaylara karşı duygusuz­luk oluşturur.

İletişimdeki "ekimleme" kuramı söz konusu olduğunda çocukla­rın ya sıkça izlenilen bu olaylara ve kavramlara karşı bir kayıtsızlık geliştirdiklerini ve içe dönük, güvensiz bir yapıya bürünerek toplumsallıktan uzaklaştıklarını ve yalnızlaştıklarını ileri sürmek olasıdır. Ayrıca televizyon programla arasına sıkça alman reklamları nedeniyle çocukların beslenme alışkanlıkların bozmakla suçlanmaktadır. Ancak bu suçlama, yalnızca reklamların çocuklar; özendirici besinleri tanıtması ile de ilgili değildir. Çocuklar, televizyon izleme eylemine eşlik edecek biçimde olumsuz beslenme (abur cubur yeme) alışkanlıklarını da geliştirmektedirler. Bu da onların sürekli oturarak ve genelde zararlı bir bes­lenme alışkanlığı edinmelerine neden olmaktadır.

Televizyon, sunduğu çeşitlilik nedeniyle oldukça farklı toplum yapılarını, inanç ve değer dizgelerini hatta yabancı dili ve kültürü de çocuklara aktarabil­mektedir. İzleyici bireylerin ister çocuk ister yetişkin olsunlar, gerçeklerden uzaklaşıp tümüyle bir sanal dünya kurmalarına, böylelikle bireyin içinde yaşa­makta olduğu toplumun diğer bireylerine ve gerçeklerine yabancılaşmasına, sağlıksız endişelere kapılmasına ve gerçeklikten uzak, farklı düşünce ve davra­nış biçimleri geliştirtmesine de neden olabilmektedir.

Çocukların çoğu, algılama düzeyleri gereği, televizyonda gördükleri programların gerçek olduğunu sanırlar. Bu onların ya giderek gerçek yaşamdan kopmalarına ya da gerçekle karşılaştıklarında düş kırıklıkları yaşamalarına ne­den olmaktadır. Programların gerçek anlamlarının anlaşılabilmesi için çocukla­rın algılama düzeylerinin belli bir aşama kaydetmiş olması gerekmektedir. An­cak ortaokul düzeyine gelmiş olan çocuklar, televizyonda gösterilen reklamlar hakkında yargıya varacak kadar bilgi ve yaşantı sahibidirler.

Bu durum, belli bir algılama düzeyine erişilmeden izlenen programlarının çocuğa yanlış kavramlar ve çağrışımlar yolu ile olumsuz etkiler yapabileceği gerçeğini karşımıza çıkar­maktadır. 3–4 yaşlarında çocuklar filmleri seyretmede, filmle yeterli ve devamlı ilgi kuramazlar. Çocukların 5–7 yaşlarında filmlerdeki belli sahneleri anlayabil­dikleri ancak filmlerdeki öyküyü bütün olarak kavrayamadıkları bilinmektedir.

8–11 yaşlarındaki çocuklar, izledikleri film yaşlarına uygunsa filmdeki olayın akışıyla özdeşleşirler, filme kendilerini kaptırırlar, heyecanlanarak jest, mimik, söz ve hareketlerle kuvvetli tepkilerde bulunurlar. Çocukların çoğu izle­diklerin filmlerin kahramanlarıyla kendilerini özdeşleştirir ve filmlerden büyük ölçüde etkilenirler. Çocukların, hareket ve sözlerle yapılan komikliklerin yer aldığı filmlerden hoşlandıkları genel olarak kabul edilse de taşlama türünden komikliklerin yer aldığı filmlerin, 12 yaşın altındaki çocukların ilgisini her za­man çekmediği ortaya çıkarılmıştır.

12 yaşın altındaki çocuklar, filmlerdeki ayrıntıları fark etmezler. Ancak, 10–12 yaşlarındaki çocuklar, filmlerin birbirini izleyen sahneleri arasındaki ilişkiyi kurup izledikleri filme tüm olarak anlam verebildikleri düşünüldüğünde bu yaşın altında etkili bir izlemenin olanaksız olduğu düşünülebilir.13–14 yaşlarındaki çocukların, film seyrederken duygula­rını seyrek olarak belli ettikleri, daha büyük olanların ise duygularını saklamayı öğrendikleri ortaya çıkarılmıştır.

2–3 yaş grubundaki çocuklar şiddet içeren ses, müzik efekt gibi şeylerden bir takım rahatsızlıklar duymaktadırlar. 3–6 yaş grubundaki çocuklar ise filmle­rin gerçek olup olmadığını yorumlayamazlar ve olaylar o anda olmuş gibi, hatta kendi başına gelmiş gibi hissedebilir ve endişeye kapılabilmektedirler. 7–18 yaş grubundaki çocuklar ise filmdeki olayların nedenlerini, sonuçlarını, bunların gerçek olup olmadıklarını daha iyi düşünebildikleri için bir parça yorum bile getirebilirler.

Televizyon ve film izleme alışkanlığı çocuğun yaşamında o denli önem kazanabilir ki, çocuk bazen yaşam için gerekli olan yemek, içmek, hava almak, hareket etmek gibi eylemleri gerçekleştiremez duruma gelir, ya da bunları gerçekleştirmek yerine film izlemeyi seçebilir. Psikolog Dr. Jung Bay Ra'nın yapmış olduğu bir ankette "Babanızı mı daha çok seviyorsunuz, televiz­yonu mu?" sorusuna ankete katılan çocukların % 44'ü televizyonu tercih ederek yanıt vermişlerdir. Benzer şekilde "Annenizi mi daha çok seviyorsunuz, tele­vizyonu mu?" sorusu ise ankete katılan çocukların % 20'si tarafından televizyo­nu tercih ettikleri şeklinde yanıtlanmıştır.

Awake Dergisi, ortalama bir Amerikalı öğrencinin yüksek okulu bitirin­ceye kadar TV karşısında 17.000 saat okulda ise, 11.000 saat geçirdiğini var­saymaktadır. Yine 10 yaşındaki çocukların yarısı ortalama olarak 4 dakika kitap okumaya zaman ayırmasına karşın, televizyon izlemeye 130 dakika ayırmakta olduğu saptanmıştır.

Çocukların filmlerden etkilenmeleri, onların televizyonla gereğinden faz­la baş başa kalması, adeta terk edilmesi, televizyonun yetişkinler tarafından bir çocuk bakıcısı yerine konulması ve sakinleştirici bir ilaç gibi kullanmaya baş­lamasıyla ortaya çıkmaktadır. Televizyondaki birçok programın yapısına ve reklamlara karşı çıkanların dayandığı kuvvetli bulgular bulunmaktadır. 3–8 yaş arası çocuklar için televizyonda zararsız görüntünün olmaması çok düşündürücüdür. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre 4 yaşındaki çocukların gerçekle hayal gücü arasında ayrım yapamadıkları için televizyonda gördükleri her şeyi gerçek sandıkları saptanmıştır.

Bu ve bunun gibi pek çok araştırma çocuğu çok küçük yaşlardan başlayarak televizyonun etkisine girdiklerini kanıtlamaktadır. Ancak bir açıdan da isteğe göre yönetilebilen seçebilen bir nesne olarak televizyonda çocuğun denetimine girmektedir. Belli bir noktadan sonra sokağa çıkıp oynayacak yer ve arkadaş bulamayan çocuk evde oturup televizyonu arkadaş edinmektedir. Çocuğun televizyona yaklaşımı, tepkisi yalıtılmış bir birey gibi değil de toplumda yaşayan, geçmiş yaşantısı sinemaları, geleceğe ilişkin umutları olan bir kimse gibi olmaktır.

Kaynak : Nilüfer Pembecioğlu İletişim Ve Çocuk