Yeme Bozukluklarının Sebepleri

A)Biyolojik sebepler

Yeme bozukluklarının ortaya çıkmasında her ne kadar sosyo - kültürel ve psikolojik sebepler önemli rol oynasa da son yıllarda yapılan araştırmalar yeme bozukluklarında genetik etkenlere dikkat çekmeye başlamıştır. Yapılan aile çalışmaları ve genetik araştırmalar sonucunda yeme bozukluklarının kalıtımsal bir hastalık olmamasına rağmen, bu hastalığa yatkınlıkta genetik faktörlerin önemli yer tuttuğu saptanmıştır.

Aile Çalışmaları

Yeme bozukluklarıyla ilgili genetik araştırmalar uzun zamandır sürdürülmesine rağmen ilk sistematik araştırma Gershon ve arkadaşları (1984) tarafından yürütülmüştür(Kuruoğlu,2000:32)Bu çalışmanın sonucunda gershon anoreksiklerin birinci derecede akrabalarında %2 oranında anoreksiya nervoza,%4.4 oranındada bulimiya nervozaya rastlandığını bildirmiştir. Daha sonra Lienfield ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada ise gerek anoreksiya gerekse bulumiya nervozalı hastaların ailelerinde bu hastalıkların ortaya çıkışında bir artış olduğu saplanmazken, yeme bozukluklarının bütün tipleri birlikte değerlendirildiğinde anoreksiya nervoza hastalarının birinci derece akrabalarında %11.8 oranında, bulimiklerin akabalarında ise %18.9 oranında yeme bozukluğu bulunmuştur.Bu çalışma hem örneklem gurubunun genişliği hem de çalışmaya katılan bireylerle doğrudan görüşme imkanının bulunmuş olması sebebiyle oldukça önemlidir.Yapılan birçok araştırma sonucunda anoreksiya nervozalı hastaların ya da bulumiklerin birinci ailelerinde yeme bozukluğunun herhangi bir alt tipinin görülmesine yatkınlık olduğu sonucuna varılmasına rağmen,bu görüşün desteklenmeyen araştırmalarda vardır. Logue bu hastalığa sahip olan bireylerin ailelerinde yeme bozukluğunun ortaya çıkma oranında % 0 olduğunu bildirmiştir.Ancak bu çalışmadaki örneklem grubunun oldukça az olması bu sonuçları tartışılır kılmaktadır.Yukarıda özetlenen, çalışmalardan da anlaşılacağı gibi yapılan çalışmalar genelde ailesel bir yatkınlığın altını çizmektedir.ancak bu genetik yatkınlığın yeme bozukluklarıyla arasındaki ilişki tam olarak belirlenememiş olmasına rağmen ailesel faktörlerin bu hastalıkların etiyolojisinde önemli rol oynadığının altı çizilmiştir.

İkiz Çalışmaları

Yeme bozukluklarındaki genetik faktörler ile ilgili araştırmalar arasında ikiz çalışmalarını,n önemli bir yeri, vardır.bu tip araştırmalarda tek yumurta ve çift yumurta ikizleri arasında,hastalığın görülme sıklıkları bağlamında kıyaslama yapılmaktadır.eğer tek yumurta ikizlerinde bu hastalıklarının görülme oranın çift yumurta ikizlerinde görülme oranında istatiksel anlamda önemli bir şekilde daha fazla ise genetik faktörlerin hastalığın oluşmasında önemli rol oynadığı önerilebilir(Palmer,2000:61)
Yeme bozuklarında konusunda yapılan ilk ikiz çalışmasında anoreksiya nervozanın tek yumurta ikizlerinde %56 oranında,çift yumurta ikizlerinde ie %7 oranında görülme sıklığının istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirtilmiştir.Yapılan diğer bir çalışmada ise anoreksiya nervozanın kısıtlayıcı alt tipinde tek yumurta ikizlerinde görülme sıklığının %66,çift yumurta ikizlerinde %0 olduğu saptanmıştır.Bu çalışmada bulumiya nervoza için bu oranların tek yumurta ikizleri için %35 çift yumurta ikizleri için %29 olduğu bulunmuştur.bu çalışma neticesinde çevresel etkenlerin bulumiya nervozada, anoreksiya nervozaya oranla daha etkin olabileceğin altı çizilmiştir.
90’lardan itibaren hızla yürütülen genetik çalışmalar sonucunda bulumiya nervoza hastalığının etiyolojisinde çevresel etmenlerin dışında genetik faktörlerinde etkili olduğu vurgulanmıştır (kuruoğlu,2000:33).

Genetik araştırmalar yeme bozukluğu gösteren hastaların yatkınlığının olduğunun altını çizerken bu hastalıkların fenetiplerinin ne olabileceği konusunda araştırmalar devam etmektedir(palmer,2000:61).

Genetik faktörlerinin dışında yeme bozukluklarına yol açan diğer önemli biyolojik faktörlerin başında yeme,içme ve cinsel dürtülerin menutural periyotların düzenlenmesinde görevli olan Hipotalamus’un çalışmasındaki düzensizlikler gösterilmektedir. Ayrıca yeme bozukluğunun bazı hastalarda antidepresan ilaçların olumlu sonuç vermesi,bu hastalıklara vücuttaki hormone sistemlerdeki aksaklıkların sebep olabileceğinin vurgulanmasına yol açmıştır.Pek çok çalışmasa norepinefrin aktivesinde azalma olduğu saptanmıştır.Diğer çalışmalarda yeme bozukluğu olan hastalarda seroti, o hormonunun seviyesindeki azalmalara dikkat çekilmiştir.
Sonuç olarak hastaların kilo kaybının yoğun olduğu dönemlerde saptanan bulguların, kilo alındıktan sonra ki dönemlerde ortadan kaybolduğu bulunmuştur. Bütün bu bulgular, biyolojik etmenlerin tek başına yeme bozukluklarının sebebi olamayacağı sonucunu doğurmaktadır.

Psikolojik Sebepler

Yeme bozukluğu olan hastalar benlik değerlerini tümüyle kile ve beden yapısı ile ilişkilendirip, bu sebeple de beden yapılarını ve kilolarını katı bir kontrol altında tutmaları gerektiğine inandıklarından, hastalığın ciddi sonuçları olduğunu bilmelerine rağmen bu hastalar için kilo almak kabul edilebilir bir durum değildir.Hastalığın sonuçlarının inkarı ve bu durumun bir psikolojik bozukluk olduğunun inkarı,tedavi sırasında hasta ile yapılması gereken iş birliğinin zorlaşmasına sebep olur.Yeme bozukluğu olan kişiler kendilerine tedavi eden kişileri genellikle hayatlarını amacını ellerinden almaya çalışan kişiler olarak görürler(kabakçı demir,2001)
Birçok psikolojik teori bu hastaların etiyolojisini anlama yolunda açıklamalarda bulunmuştur. Psikanalistler,anokresiya nervozanın cinsel isteklerin ya da cinsel kimlik kazanmaktan duyulan korkunun bir sonucu olarak ortaya çıktığını savunmaktadırlar.(bilson,1988).

Gelişimsel teoriler ise anne çocuk ilişkisi özelinde ailesel faktörlerin öneminin altını çizmektedir.Yeme bozuklarını görülen ergenlerin ailelerinde sorun çözme becerilerin oldukça zayıf olduğu görülmüştür.Buna ek olarak bu ailelerin çocuk yetiştirme tutumların da oldukça sert disiplin kurallarını içermektedir.Yeme bozuklukları görülen hastaların genellikle özerklik kazanılmasına fırsat vermeyen baskıcı ve kontrolcü ailelerden geldikleri saptanmıştır.Yapılan empirik çalışmalarda anoreksik ve bulumik hastaların genellikle aşırı korumacı annelere ve aşırı baskıcı babalara sahip oldukları bulunmuştur.Bu durum anoreksikler için daha sık görülen bir durumdur.Aile gözlemlerine dayanan çalışmalarda anoreksik hastaların ailelerinin bireylerin benlik gelişimine göz ardı ettikleri saptanmıştır.Humphrey (1987) başka bir çalışmasında bu hastaların ailelerinin ve bireylere kimi zaman kontrol ,kimi zamansa özerklik içeren tutarsız davranışlarda bulunduklarını saptamıştır.

Ebeveynlerde görülen psikopatolojide yeme bozukluklarının gelişimini etkilemektedir. Strober ve arkadaşlarının (1991) yaptığı bir çalışmada yeme bozukluğu olan bireylerin gene aynı tür hastalığa sahip olan anneler tarafından yetiştirildiği saptanmıştır.Ayrıca ebeveynlerde görülen duygu durum bozuklukları madde bağımlılığı bu hastalıkların ortaya çıkmasında etkilidir.Ailesel faktörlerin yanında diğer psikolojik etkenler önemli paya sahiptir.Yeme bozukluğu olan hastaların genellikle gerçekçi olmayan eden yapısı ve ağırlık algıları vardır.Bu hastalar zayıf olmak isterle bunu başarmak içinde sıkı rejimler uygularlar.Bu hastaların benlik saygıları düşüktür.Benlik değerleri düşük olduğunda zayıf olmak ya da zayıf olmayı başarmak onlar için benlik saygılarını yükseltmenin ilk yoludur.Ancak gerçekçi olmayan kriterlerden dolayı yeterince zayıf olamadıkları için kendilerine verdikleri değerde düşmeye devam etmektedir.Bu durum içinden çıkılması zor bir hali alır.Benlik değerinin az olması bu hastalıklar için oldukça önemlidir.bazı kişilik özelliklerinde yeme bozukluklarının etiyolojisinde önemli yer tutar.Anoreksik hastalar genellikle kişilik özellikleri ve aşırı mükemmelliyetçi yapıya sahiptir.Ayrıca bu hastalar empati kurmakta zorlanırlar.Bu kişiler duygusal, olarak aşırı tepki verirler.Ayrıca borderline kişilik bozukluğuda bu hastalarda görülmektedir.Son olarak yaşanmış travmatik olaylarda ,( cinsel istismar gibi ) bu hastalıkların oluşmasında etkili oldukları saptanmıştır.Görüldüğü gibi birçok psikolojik etmen bu, hastalıkların oluşmasında katkıda bulunmaktadır.Bu faktörleri birbirleriyle etkili düşünmek yeme bozuklarını anlamak açısından bize önemli ışık tutmaktadır.

Sosyokültürel Faktörler

Düşük beden ağırlığını sosyal kabul ve beyine kazandırdığı kültürlerde yeme bozukluğunun daha sık görüldüğü öne sürülmektedir.Özellikle batılı toplumlarda 20.yüzyılın başlarından beri zayıf genç olmak gibi kavramlarla özdeşleştirilmektedir. 60.yıllardan itibaren rejim yapmak ve zayıflık toplumsal takıntı haline dönüşmüştür.Özellikle medya ve reklamlar zayıflığın idaelize edilmesinde önemli birer etkendir. Davit Garner ve Paul Garpinkel vücut ölçülerinde değişiklikleri ve kadın vücudunun çekiciliği standartlarındaki değişimleri araştırmışlardır bu araştırmalardan başlayarak her yıl yapılan kuzey amerika güzellik yarışmasını kazanan kadınların beden ve vücut ağırlıklarını karşılaştırmışlardır.Bu kıyaslamalar sonucunda modellerin gitgide beden ağırlıklarının düştüğü gerek kalça gerekse göğüs ölçülerin giderek küçüldüğü saptanmıştır.Yapılan çalışmalar kadınların vücut yapıları konusunda daha da takıntılı hale geldiğini gösterir.Ayrıca Fallon ve Rozin tarafından yapılan bir çalışmada üniversite öğrencilerinden şu andaki kilolarını kendi ideal standartlarıyla ve karşı cinsin etkileyici bulduklarına inandıkları standartlarla kıyaslamaları istenmiştir.Bu çalışmanın sonucunda erkeklerin kendi kilolarını ideal ölçülerle ve karşı cinsin ideal ölçüleriyle kıyasladıklarında bunlar arasında bir fark yoktur.Öte yandan kız öğrencilerin ideal kiloları ve karşı cinsi etkileyici bulduğundan inandıkları standartlar çok düşüktür.
Ayrıca kız öğrenciler kendilerini olduklarından çok daha kilolu olarak değerlendirmişlerdir (kordon,2000:121)

Uzman Psikolog Hüseyin ŞAHİN